AÖF TARİH BÖLÜMÜ

  • ANA SAYFA
  • 1.SINIF ÖZET
    • GÜZ DÖNEMİ
      • ESKİ ANADOLU TARİHİ
      • HELLEN VE ROMA TARİHİ
      • İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ I
      • OSMANLI TÜRKÇESİ I
      • TARİH METODU
      • TEMEL BİLGİ TEKNOLOJİLERİ I
      • BİZANS TARİHİ
    • BAHAR DÖNEMİ
      • BÜYÜK SELÇUKLU TARİHİ
      • ESKİ MEZOPOTAMYA VE MISIR TARİHİ
      • İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ
      • İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II
      • OSMANLI TÜRKÇESİ II
      • TEMEL BİLGİ TEKNOLOJİLERİ II
      • ORTA ASYA TÜRK TARİHİ
  • 2.SINIF ÖZET
    • GÜZ DÖNEMİ
      • ORTAÇAĞ VE YENİÇAĞ TÜRK DEVLETLERİ TARİHİ
      • ORTAÇAĞ-YENİÇAĞ AVRUPA TARİHİ
      • OSMANLI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLÂTI
      • OSMANLI TARİHİ (1300-1566)
      • OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ I
      • TÜRKİYE SELÇUKLU TARİHİ
      • ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I
    • BAHAR DÖNEMİ
      • OSMANLI DEVLETİ YENİLEŞME HAREKETLERİ (1703-1876
      • OSMANLI TARİHİ (1566–1789)
      • OSMANLI TARİHİ (1789–1876)
      • OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ II
      • OSMANLIDA İSKAN VE GÖÇ
      • RUSYA TARİHİ
      • ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II
  • 3.SINIF ÖZET
    • GÜZ DÖNEMİ
      • OSMANLI DEVLETİ YENİLEŞME HAREKETLERİ (1876-1918)
      • OSMANLI DİPLOMASİSİ
      • OSMANLI İKTİSAT TARİHİ
      • OSMANLI TARİHİ (1876–1918)
      • SOSYOLOJİYE GİRİŞ
      • TARİHİ COĞRAFYA
      • İNGİLİZCE I
    • BAHAR DÖNEMİ
      • MODERN ORTADOĞU TARİHİ
      • EĞİTİM TARİHİ
      • TÜRKİYE CUMHURİYETİ İKTİSAT TARİHİ
      • TÜRKİYE CUMHURİYETİ SİYASÎ TARİHİ
      • TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ VE PARLEMENTO TARİHİ
      • XIX. YÜZYIL TÜRK DÜNYASI
      • İNGİLİZCE II
  • 4.SINIF ÖZET
    • GÜZ DÖNEMİ
      • ÇAĞDAŞ TÜRK DÜNYASI
      • SÖMÜRGECİLİK TARİHİ
      • TARİH FELSEFESİ I
      • TÜRK BASIN TARİHİ
      • YAKINÇAĞ AVRUPA TARİHİ
      • YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ
      • GİRİŞİMCİLİK VE İŞ KURMA
      • TÜRK DİLİ I
    • BAHAR DÖNEMİ
      • BİLİM TARİHİ
      • HUKUK TARİHİ
      • SANAT TARİHİ
      • TARİH FELSEFESİ II
      • TÜRK DÜŞÜNCE TARİHİ
      • TÜRK KÜLTÜR TARİHİ
      • ETKİLİ İLETİŞİM TEKNİKLERİ
      • TÜRK DİLİ II
  • KİTAPLAR
    • 1.SINIF
      • GÜZ DÖNEMİ
      • BAHAR DÖNEMİ
    • 2. SINIF
      • 2 SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 2 SINIF BAHAR DÖNEMİ
    • 3. SINIF
      • 3 SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 3 SINIF BAHAR DÖNEMİ
    • 4. SINIF
      • 4 SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 4 SINIF BAHAR DÖNEMİ
  • SINAVLAR
    • 1.SINIF
      • 1.SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 1.SINIF BAHAR DÖNEMİ
    • 2. SINIF
      • 2.SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 2.SINIF BAHAR DÖNEMİ
    • 3. SINIF
      • 3.SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 3.SINIF BAHAR DÖNEMİ
    • 4. SINIF
      • 4.SINIF GÜZ DÖNEMİ
      • 4.SINIF BAHAR DÖNEMİ

22 Mayıs 2015 Cuma

EĞİTİM TARİHİ 1.ÜNİTE ÖZET (acemim)

ESKİ CAĞLARDA EĞİTİM
*Bir toplumun hayatı yaşama biçimine ve ortak düşünsel dünyasına, o toplumun kültürü
denir.
*İnsanın kendine, çevresine, içinde yaşadığı topluma, tabiata ve diğer bütün varlık dünyasına ilişkin bilgiler edinmesine, bunlardan hareketle toplum içinde bir takım davranış kalıpları geliştirerek bunları yeni nesillere aktarma sürecine eğitim diyebiliriz.
*Yazının bulunmasından Roma devletinin MS 375 yılında ikiye ayrılışına kadar olan dönem, Eski Çağ ya da İlk Çağ (Antik Çağ) olarak adlandırılır.
*Arkeolojik kaynaklardan edinilen bilgilere göre insanlığın yazılı tarihi MÖ 8000 tarihlerine kadar gider.
*Yazının ilk olarak MÖ 3000-3500 seneleri arasında Sümerler tarafından keşfedildiği bilinmektedir.
*Sümerler günlük hayatın çok farklı yönlerine ilişkin kayıtlar tutmuşlardır.
*Bu mirasın önemli ayrıntılarından biri de Sümerlerde eğitim ve okul faaliyetleridir.
*Bugünkü anlamda eğitimin bir kamu hizmeti hâline gelmesi, toplumdaki bütün bireyleri ve aileleri ilgilendirmesi, devlet okullarının açılması ve eğitimin hemen herkes için bir ihtiyaç hâline gelmesi büyük ölçüde 18. yüzyıl sonrasında meydana gelmiştir.
*Bu icadın adı “modern eğitim”dir.
*Eski Çağ’da “örgün eğitim”, çok geniş toplum kesimleri için değil, dar bir seçkin zümreye hizmet vermiştir.

*Ancak farklı toplumlarda “seçkinlerin dolaşımı” adına, sıradan halk çocuklarının da okuyabilmesi için bazı imkânlar söz konusu olmuş, açık kapılar bırakılmıştır.
*Pek çok Avrupa devletinde, Hindistan, İran gibi katı sınıfsal yapıya sahip toplumlarda, tarihin
çok eski devirlerinden beri, sıradan halkın örgün eğitim kurumlarından yararlanması neredeyse imkânsızdır.
*Hayata ilişkin bilgilerin, davranışların ve kültürün aile ve toplum tarafından belli bir mekânı, zamanı ve programı olmadan gelişi güzel yeni nesillere aktarıldığı “informal ya da kısmen yaygın eğitim” kurumları, elbette bütün çağlarda ve toplumlarda devam etmiştir.

SÜMER, BABİL, AKAD VE ASUR MEDENİYETLERİNDE EĞİTİM
*Sümerler, Mezopotamya medeniyetinin en önde gelen kavmidir.
*Tarihte okula benzer ilk yapıların Sümerler tarafından kurulduğu varsayılmaktadır.
*Sümer’de, daha çok dinî ve mesleki nitelikte okullar açılmıştır. Memleketin, özellikle de saray ve mabetlerin iktisadi ve idari ihtiyaçları için memurlar yetiştirmek gerekli görülmüştür.
*Okul zorunlu değildir ve belli bir zaman aralığında eğitim yapılmaktadır.
*Okulda ummia (üstad, hoca) adında bir “baş eğitici” ya da “yönetici” vardır.
* Bu baş eğiticinin yanında yardımcı personeller vardır ve onlara “okul ağabeyi” denilir.
*Öğrencilere de “okul oğlu” denilirdi.
*Ayrıca sınıfta disiplinden, yoklamadan ve ödevleri kontrolden sorumlu sınıf başkanı statüsünde
birileri de bulunurdu.
*Okulun asıl amacı Sümer dilinin nasıl yazılacağını öğretmekti.
*Okulda tarih, aritmetik, matematik, geometri, astronomi ve astroloji derslerinin de okutulduğu bilinmektedir.
*Bunun yanında hekimliğe ve din adamlığına yönelik ileri düzey dersler de veriliyordu. Müzik, resim ve mimarlığa ilişkin dersler programda yer almıştır.
*Mezopotamya’da yaşayan önemli medeniyetlerden Asur ve Akadlarda da Sümerlere benzer eğitim mekânlarının ve uygulamalarının olduğu bilinmektedir.

*Özellikle Akadlarda kadınlara ayrı bir önem verilirdi.
*Kadınlar günlük hayatın pek çok alanında yer alırdı.
*Özellikle din adamı sınıfının hak ve sorumluluklarının devamı için, mabet çevrelerinde sıkı bir eğitim yapılmıştır.
ESKİ MISIR’DA EĞİTİM
*Antik Mısır medeniyetinin eğitim ve bilim alanındaki en önemli icadı hiyeroglif adı verilen resim yazısıdır.
*Bunun yanında Nil nehrinin ve güneşin hareketlerini öğrenebilmek için takvim icat edilmiştir.
*Bu sayede insanlar daha verimli tarım yapabilme, ani taşkın ve su baskınlarına karşı önlem alabilme imkânı elde etmişlerdir.
*Özellikle seçkin kesimin çocukları beş yaşına geldiğinde okula gönderilir ya da özel eğiticiler tutulurdu.
*Tarihçi Herodot, Eşatun ve Aristo, matematik ve geometriyi icat edenlerin Mısırlılar olduğunu söylemişlerdir.
*Mısırlılar, özellikle mühendislik ve astronomi bilimlerinde hayli ileriydiler.
*Güneş takvimini icat etmişler ve güneşin hareketlerini, yıl, ay, gün olarak hesaplamışlardır.
*Antik Mısır’a ait eğitim araçlarına bakıldığında, öğretmenlerin yazı aracı olarak papirüsleri kullandığı  görülmüştür.
*Antik Mısır’ın eğitim sisteminde günümüz vakıf sistemine benzeyen yapıların olduğu bilinmektedir.
*Mısır’da eğitimle ilgili en eski metinlerden biri Ptah-Hotep tarafından kaleme alınmıştır.
*Eserin amacı, gençlere vazifelerini öğretmenin yanında, onların diğer
toplumlarla ilişkisini sağlamak; aile, devlet ve toplum hayatındaki görevlerini hatı
rlatmaktı.
*Bu dönemin önemli eğitimcilerinden biri Ani’dir. Oğluna yazdığı eğitim içerikli öğüt mektuplarıyla bilinmektedir.
* Ani, bu öğütlerinde özellikle ana babaya saygı, kadınlara adil davranma üzerinde durmuştur.
*MÖ 6. yüzyıldan sonra Yunanlılar arasında gelişecek olan felsefî ve kültürel hareket büyük ölçüde Mısır’dan etkilenerek gelişmiştir.

ESKİ İRAN’DA EĞİTİM
*MÖ 550-334 tarihleri arasında etkin olan Pers Krallığı, bugünün İran bölgesinde hâkimiyet
kurmuştur.
*Pers toplumu sınıf yapısına sahipti ama bu Hindistan’daki kast sistemi gibi katı bir yapı değildi.
*Toplum, asilzadeler, muğlar ve halk tabakası olarak ayrılıyordu.
*Çocukların cezalandırılmasına yedi yaşından sonra başlanırdı.
*İranlıların dinî ve ahlaki eğitiminde güçlü ve devamlı etki yapan kişi Zerdüşt idi.
*İran kültür ve medeniyetinin özünü oluşturan Zerdüştlükte toplumsal hayatın düzeni ve korunması önemli bir yer tutar.

FENİKELİLERDE EĞİTİM
*MÖ 1200’lerden yine MÖ 700’lü yılların başına kadar Lübnan, Adana ve Filistin arasındaki bölgelerde yaşamışlardır.
*Fenikelilerin geliştirdikleri 22 harflik alfabe, önce Yunan’a sonra İtalya ve derken bütün Avrupa’ya geçmiştir.
*Fenikeliler astronomi ve camcılık mesleğinde ileriydiler.
 *Fenikelilerde özellikle sanat ve zanaat işlerini öğreten küçük ölçekli atölyeler
bulunmaktaydı.
*Toplumda mesleki eğitime önem verilirken ahlâk, maneviyat ve entelektüel eğitime yeteri kadar önem verilmemiştir.
*Öbür dünya inancı olmayan Fenikelilerde ölüm korkusu büyüktü.

İBRANİLERDE (İSRAİL OĞULLARI) EĞİTİM
*MÖ 974-937 tarihleri arasında Hz. Süleyman zamanında en parlak devrini yaşayan İbraniler Kenan Diyarı olarak bilinin bugünkü Filistin bölgesinde yaşamaktaydılar.
*Anne babaya, dinî ve toplumsal önderlere saygı ve itaatin esas olduğu bir çocuk yetiştirme sistemi ön plandadır.
*Yahudi şeriatının kutsal metni olan Tevrat’ın okunduğu, yorumlandığı ve toplum yararına hükümlerin çıkarıldığı Haham okulları, İbranilerin en önemli eğitim kurumlarıdır.
*15-16 yaşını bitiren çocuklar buraya alınırlar ve sıkı bir dinî eğitimden geçirilirlerdi.
*İbranilerdeki eğitim yöntemleri büyük ölçüde skolastik idi.
*Ezber ön planda olup, otorite hoca ve klasik kitaplar dikkatle takip edilirdi.
* “Çocuklar bir elle cezalandırılmalı, iki elle okşanmalı” düsturu, İbrani eğitiminin önemli
bir ilkesi hâline gelmişti.
*İbraniler, bugünkü Yahudi toplumunun atalarıdır

ESKİ TÜRKLERDE (HUNLAR) EĞİTİM (MÖ 1000-MS 450)
*Güçlü ordunun temelinde de sağlam toplumsal töreler vardır.
*Bu töre, öncelikle çocukların doğumlarından itibaren yetiştirilmesi esasına dayanır.
*Hunlarda çocukların cesur bir savaşçı (alp) olarak yetişmesine önem verilirdi.
*Onun için daha küçüklükten itibaren savaşçı yeteneklerinin gelişmesine yönelik
davranışlar öğretilirdi.
*Çocuk büyüyüp geliştikten ve ancak bir kahramanlık gösterdikten sonra ad alabilirdi.
*el sanatları ve zanaatta gelişmeler olmuş, güzel eserler meydana getirmişlerdir. Bunlara “step sanatı”
denmiştir.
*Hunlar tek Tanrı inancına sahipti.
*Ancak devletin dini ile halkın dininin ayrı olduğu söylenmiştir.
*Onlarda “halk dini” daha ziyade hastalık, fal, sihirbazlık gibi insanların günlük ihtiyaçlarına cevap veren ve onları manevi bakımdan tatmin eden prensiplerdi. Bu dinin adı Şamanizm’dir.
*“Devlet dini” ise, devletin varlık sebebini izah eden ve hükümdarın iradesine meşruiyet kazandıran bir inanış sistemiydi.
*Halk dilinde halkla karşı karşıya olan ve Tanrı ile ilişki kurduğunu iddia eden tek aracı Şaman’dı.
*Devlet dininde ise başrahip, hükümdarın bizzat kendisiydi.

ANADOLU MEDENİYETLERİNDE EĞİTİM
*Anadolu’da Eski Çağlarda yaşayan en meşhur kavimlerin başında Hititler gelir.
*Hititler, öncelikle Sümerler ve Mısırlılardan etkilenmişlerdir. Bu etkilenme,kullandıkları yazıda ve kısmen de devlet işlerinin işleyişinde görülür.
 *Hititler, Sümerlerden etkilenerek, kendilerine özgü bir çivi yazısı geliştirmişlerdir. Bunun yanında bir de hiyeroglif yazısı kullanmışlardır.
*Hitit toplumunda kutlama günlerine önem verilmiştir, bu sebeple bolca bayram ve kutlama gününün olduğu bilinmektedir.
*Anadolu’nun doğu kısmında hüküm sürmüş Eski Çağ medeniyetlerinden biri
de Urartulardır.
*Urartular, taş oymacılığı, mimari yapılar, su bentleri, göletler vb. teknik ve mühendislik bilgi
ve becerisi isteyen alanlarda ilerlemişlerdir.
Bu tür işlerin ve becerilerin gelişebilmesi
ve yeni nesillere aktarılabilmesi sınırlı da olsa düzenli bir eğitim faaliyetine
bağlıdır.
Frigler büyük ölçüde Sümerlerden ve diğer Mezopotamya kültürlerinden etkilenerek, kendilerine özgü Frig alfabesini geliştirmişlerdir.
*Friglerin eğitim tarihi açısından önemli görülen özelliklerinden biri,onlara ait oyuncakların
bulunmasıdır.
*Bu kültürde oyuncağın bir eğitim aracı olarak  kullanıldığına dair yorumlar yapılmaktadır.
*İonyalıların ticarete önem verdikleri, bilim ve kültür işleriyle ilgilendiklerine dair bulgular vardır. *İonya’da ticaretin de desteğiyle yüksek bir kültür ve bilim ortamı oluşmuştur.
* Burada birçok düşünür, sanatçı yetişmiş ve bunlar, hem diğer kültürlerle ilişki kurmuşlar hem de aklı ön plana alan bir düşünsel ortamın gelişmesini sağlamışlardır.
*İon kültüründe mitolojinin de önemli bir yeri vardır.
*Özellikle didaktik şiirlerin edebiyat ve kültür çevresindeki yeri büyüktür.
*Urartular, teknik ve mühendislik bilgisi gerektiren alanlarda; Frig ve Lidyalılar alfabe, oyuncak
konularında; İonyalılar da rasyonel işlerde eğitim dünyasına katkı sağlamışlardır.

ESKİ ÇAĞ’DA ÇİN’DE EĞİTİM
*Eski çağlarda Çin’de çocukların nasıl eğitileceğine dair kitaplar yazılmıştır. Öyle
ki bu kitapların dünyanın ilk pedagojik kitaplarından olduğu kabul edilir.
*Örneğin MÖ 2200 dolaylarında yazılan Şoking adlı çocuk eğitimi kitabında ülkede hizmet
eden bir eğitim bakanlığından bile bahsedilmiştir.
*Erken yaşlarda okullara gitmeye başlayan Çinli çocuklar on üç yaşına geldiklerinde
musiki öğrenmeye başlarlar, iki sene sonra da dans öğrenirlerdi.
*Yirmi yaşı na gelen gençler, şapka giyme hakkını elde ederler, önemli toplantılara katılabilirlerdi.
*Otuz yaşına geldiklerinde evlenirler, bir işe girerler ve devlette memurluğa kabul edilirlerdi.
*Kırk yaşından sonra devlette önemli mevkilere getirilebilirlerdi.
*Elli yaş sonrasında ise büyük devlet adamı olunabilirdi.
*Antik Dönem Çin’de, cemaat okulları, kanton okulları, büyük kasaba okulları ve büyük şehir okulları olmak üzere farklı türde okullar bulunurdu.
*Çin halk okulları büyük ölçüde Lao-tse ve Konfüçyüs felsefesinin etkisinde eğitim yapardı.
*Eğitim, kültür, sanat ve bilim dünyasını köklü biçimde etkileyen kişilerin başında Lao-tse gelir.
*MÖ 604 yılında doğan bu meşhur dinî ve felsefi kişilik, Çin medeniyetinin saygıdeğer atalarından biridir.
*Sarayda kütüphaneci olarak yetişmesi, onun büyük bir din ve kültür adamı olmasını sağlamıştır.
*Yaklaşık olarak Lao ile aynı dönemlerde yaşayan Çin’in din ve kültür büyüklerinden biri de Konfüçyüs’tür.
 *MÖ 551 yılında doğan Konfüçyüs’ün dinî ve felsefi öğretileri, çağlar boyu sadece Çin’i değil, dünyanın diğer bölgelerini de etkilemiştir.
Eski Çağ’da Hindistan’da Eğitim

*Hintliler arasında Brahmanizm yaygınlaşmıştır.
*Eski Çağ Hint toplumunda “eğitimin temeli ailede atılır” anlayışı hâkimdir.
*Hindistan’ın Antik Çağlarında gelişen ve modern zamana kadar devam eden
kast sisteminin en üst basamağında Brahmanlar (din adamları) bulunuyordu.
*Kastın ikinci sınıfında Kşatriyalar yer alıyordu. Bu sınıfı askerler meydana getiriyordu ve bunlar da din adamlarından sonra en itibarlı ve seçkin sınıftı.
* Üçüncü olarak ise halk tabakası Vaysiyalar geliyordu. Esnaf, sanatkâr, ziraatçı ve küçük toprak sahipleri bu sınıftandı.
*Toplumsal sınıfın en sonunda (altında) ise Südralar (parya) yer almaktaydı.Südralar kölelerden, ağır ve eziyetli işlerde kullanılan esirlerden oluşuyordu. Bu tabakanın adını bile anmaya değmezdi. Hiçbir hakları yoktu.
*Sınıflar arasında geçiş yoktu. Hangi sınıfta doğulursa o sınıftan ölünürdü.
*Kuralı ihlal edenler ağır cezalara çarptırılırdı.

*Hint kast sisteminin temel tabakaları: Brahmanlar, Kşatriyalar, Vaysiyalar ve Südralardır. Bu yapı eğitim sisteminide belirgin biçimde etkilemiştir.
*Hint krallarından Rama’nın çocuk eğitimiyle ilgili yazdığı bir kitap, pedagoji tarihinin ilk çocuk psikolojisi eseri olarak kabul edilir.Burada çocuğun farklı zamanlardaki psikolojik hâlleriyle ilgili tasvirler yapılmıştır.
*Din adamlarının etkin olduğu okullarda Buda ve Brahman öğretilerinin yanında aritmetik ve geometri dersleri de öğretilirdi.
Buda’ya göre doğrunun beş ayrı prensibi olup bu ilkeler Hint eğitiminin felsefesini oluşturur:
1. Canlı olan hiçbir şeyi öldürmemek.
2. Başkasının karısına, kızına dokunmamak, saygı göstermek.
3. Başkasının malına dokunmamak.
4. Yalan söylememek.
5. Sarhoş eden her türlü içkiden sakınmak.

ANTİK YUNAN’DA EĞİTİM
*Antik Yunan kültür ve medeniyeti MÖ 1100’den başlayarak yüksek bir düzeye çıkmıştır.
*500-600 yıl kadar geçtikten sonra altın çağını yaşamış ve dünyanın en zengin ve etkili bilim, kültür ve sanat hareketleri burada meydana gelmiştir.
*Krallıkla yönetilen Antik Yunan’da toplum hürler ve köleler olmak üzere iki sınıfa ayrılıyordu.
*Yunan Devletleri, “herkes” kavramını yalnızca “hür insanlar” için kullanmışlardır.
*Örneğin Sokrat bile yalnızca erkeklere ders vermenin gerekli olduğunu düşünüyordu.
*Aristo da yalnızca hür/asil insanlara eğitim vermenin gerekliliğine inanmıştı.
*Antik Yunan’da eğitimin temel amacı, “bedenin ve ruhun güzel ve uyumlu bir tarzda geliştirilmesidir.” *Toplumun devamı için yeni nesillerin güzel bir vücuda, gelişmiş bir zihnî yapıya, hem güzel hem de temiz bir ruh ve ahlaka (kalokagathie) sahip olması amaç edinilmiştir.
*Bu eğitim, temelde iki unsuru içerir: Jimnastik eğitimi ve müzik eğitimi.
*Zengin aileler çocukları için “eğitici, mürebbiye ya da bakıcı” anlamına gelen “pedagog”
tutarlardı.
*Antik Yunan’da “kalokagathie” hem temiz hem de güzel bir ruh ve ahlak birlikteliğini ifade
eder. Bunun sağlanabilmesi için jimnastik ve müzik eğitimine çok önem verilirdi.
*Isparta şehir devletinde fiziksel güzellik ve sağlamlık eğitimin en temel amacıydı.
*Öyle ki vücutça bir kusuru olan, zayıf doğan çocuklar ormanda ölüme terkedilirdi.
*Felsefe öğretim ve eğitimin en üstünü kabul edilirdi ve büyük bir itibarı vardı.
 *Sokrat her türlü sınıftan ve yaştan insana eğitim verirdi. Ona göre “kendini bilmeyi öğretmek” felsefenin temel amacıydı.
*Platon kendi kurduğu Academia (Akademi) adlı okulda felsefe okuturdu.
*Bu okulun kapı sında “matematik bilmeyen giremez” yazıyordu.
Aristo’nun ders verdiği Lyseum (Lise)’un kapısında ise tabiat bilimlerini bilmenin şart olduğu yazıyordu.
*Atina’da gelişen bilim, felsefe ve sanat sayesinde pek çok felsefi ekol, filozof,
bilim adamı, mimar, müzisyen, teolog vb. kişi yetişti
*Bunlar arasında en önemlileri Sokrat, Platon (Eflatun), Aristo’dur.
*Bunların hepsinden önce gelişen felsefi Sofist akımı vardır. Bu akımın önde gelen temsilcisi de Protogaros’tur.

ANTİK YUNAN’DA SOFİSTLER VE PROTAGORAS
*MÖ 5. yüzyıla gelindiğinde Atina ve çevresinde, daha önceleri yaşanan yüksek düzeyli
eğitim ve kültür hayatında bir gerileme meydana geldi.
*Protagoras kendini “sofist” olarak adlandırmıştır.
*Sofist, “bilgelik öğreten”, “bilgelik taslayan” anlamlarında kullanılmıştır. Ancak temelde, Atina’da para ile ders veren gezgin öğretmenler grubuna verilen bir isim olmuştur.
*Sofistler, çözülmeye, bozulmaya, huzursuz olmaya yüz tutmuş toplumun önderleri sıfatıyla sosyal çevreyi düzenlemek ve insanlara yol göstermek istemişlerdir. ,
*Sofistler, Yunan toplumuna eski ideal değerleri kazandırmaktan ziyade geçici değerleri aşılamayı yeğlemişlerdir.
* Bunun için güzel söz söylemeyi, kurnaz olmayı, kısa yoldan zengin olmayı öğretmeyi tercih etmişlerdir.
*Sofistlerin ana ilkesi, “her şeyin ölçüsü insandır” prensibine dayanır. Buna göre,
herkes için geçerli bir hakikat yoktur.
*Tanrılara şüpheyle bakılır, insanın dış âlemle iletişimi duyum ve algılardan ibarettir.
*Dünyada sabit gerçeklik yoktur. Her şey her an değişmektedir.
*Sofistler, Avrupa ve dünya eğitim tarihinin çok yakın zamanlara kadar etkisi altında olacağı “yedi
hür sanat/bilgi” olarak bilinen ders hiyerarşisinden ilk üçü olan “trivium”u (gramer, retorik ve diyalektik) icat eden ekoldür.

*Gramer: Bir dilin doğru ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi için gerekli teknik bilgiler.
*Retorik: Doğru, güzel, etkili, ikna edici tarzda konuşabilmenin yöntemleri.
*Diyalektik: Bir konuyu karşılıklı konuşma ve tartışmada zihnî kıvraklık.
Trivium: Sofistlerin icat ettiği Gramer, Retorik ve Diyalektik derslerinin derin bir şekilde öğretildiği eğitim dönemine denir.

SOKRATES [MÖ 470-399] VE EĞİTİM GÖRÜŞLERİ
*sofistler gibi parayla değil, ücretsiz hizmet ediyordu.
*Bunun yanında sadece aristokrat ve soylu sınıfa değil, bütün halka, bilmek, öğrenmek isteyen, merak eden herkese eğitim veriyor, felsefe öğretiyordu.
*Sokrat’ın eğitim tarihi açısından en önemli özelliği, kendine özgü bazı öğretme yöntemleri yanında,
öğrencilerine sonsuz bir sevgi beslemesi, gerçeğe karşı fayda gözetmeyen bağlılığı; tavır, davranış ve kanaatleri arasındaki samimiyet ve tutarlılığıdır.
*Kendine ait bir metot geliştirmiştir. Bu metodun özelliği, önce insanların sahip oldukları ya
da bildiklerini sandıkları ama gerçekte bilmedikleri temelsiz bilgileri yıkıp sonra da hakikat bilgilerini
onlara yine kendileri sayesinde öğretmektir.
* Bu metot iki aşamadan oluşmaktadır:
1. İroni: Bir hakikati alaylı yollarla, bilmemezlik ve cahillik ayaklarına yatarak karşısındakine hissettirme sanatıdır. Bu metodun tarihte bilinen en büyük ustalarından biri hatta ilki Sokrat’tır. *Sokrat, öğrencisine bir şey öğretmek istediği zaman,“bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir” ilkesini öncelikle hayata geçirerek, karşısındaki insanların tam olarak inanmadıkları, temelli olarak bilmedikleri konuları ortaya koymaya çalışırdı.
2. Doğurtmaca (Maeutik Metot): Sokrat annesinin ebe olmasından hareketle, öğretim sanatını bu meslekle ilişkilendirmiştir. Ebe nasıl annelerin karnındaki çocukları belli metot ve hareketlerle çıkartıyorsa, Sokrat da insanların ruhlarındaki gerçeklikleri kendi metoduyla meydana çıkarmıştır.
*Yunan Devleti’nin Peloponnez Savaşı’nda yenilmesinden sonra gençler, yenilginin sebebini Atina demokrasisinde buldular ve hükûmete “aydınlar aristokrasisinin getirilmesini” savundular.
Atina bu eleştirilerden Sokrat’ı sorumlu tuttu, onu mahkemeye verdi. Mahkeme, onu suçlu bularak idamına karar verdi.
Platon Bir hakikati alaylı yollarla, bilmemezlik yaparak karşıdaki kişiye göstermeye İroni denir.Eğitim tarihinde bu sanatın öncü ismi Sokrat’tır.
PLATON (EŞATUN), [MÖ 427-347] VE EĞİTİM GÖRÜŞLERİ
*Antik Yunan’da devlet ve toplum üzerinde büyük etkileri olan filozoflardan biri de
Sokrat’ın öğrencisi Platon’dur.
*MÖ 387’de Atina’ya gelerek Academia adlı kendi felsefe okulunu kurdu. Burada ücretsiz dersler veriyordu
*Bu okul, MS 529’da Roma Kayzer’i Justunian’ın burayı kâfir kurumu ilan edip yıkmasına kadar varlığını devam ettirdi.
*Bu okulu günümüz üniversitelerinin temeli olarak sayanlar vardır. Ancak günümüz üniversiteleri gerçek anlamda 12. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
*Platon’un eğitimle ilgili konuları tartıştığı önemli kitabının adı Politea (Devlet) ’dır.
*Platon, felsefe dünyasında “ideler dünyası” metaforuyla meşhurdur. O, görüntülerin
gerisine erişilince ulaşılacak şeylerin özüne, “gerçek varlık” niteliği atfeder.
*Doğurtmaca (maeutik) insanların dış dünyalarındaki hakikati farklı yollarla ortaya koymaları, anlamalarıdır. Platon’un eğitim, toplum ve devlet konularını tartıştığı önemli eserinin adı Politea (Devlet)’dır.
*Toplumu idareciler, savaşçılar ve köylüler olarak sınışandıran Platon, eğitimin
ilk iki sınıf için geçerli olduğunu savunur.
Karakter eğitimi: Küçük çocukların bakım evresinde, bakım ve yetiştirme yurtlarında ortaklaşa sosyal hayatı sayesinde oluşur.
Estetik Eğitim: Çocuklara güzellik ruhunun kazandırılmasıdır.
Beden Eğitimi: Erken yaşlardan itibaren bütün çocuklara verilir.
Mesleki Eğitim: İdeal toplum ve devletin oluşabilmesi için, yeni nesillere hayatları nı kazanabilecekleri, topluma faydalı olabilecekleri bir meslek öğretilmelidir.
Felsefi Eğitim: Felsefi eğitim, her türlü eğitim kademesinde ve çeşidinde bulunur.
*İdeler dünyası metaforu,Platon’un en meşhur açıklamalarından biridir. Ona göre “gerçek”, varlıkların ötesindeki “İdeler dünyası”ndan aldığı payın miktarı kadardır. En yüksek ide, iyi’nin idesidir. Bu herşeyin ölçüsüdür. Bu da Tanrı’dır.

ARİSTO [MÖ 384-322] VE EĞİTİM GÖRÜŞLERİ
*Academiabenzeri, kendi felsefe okulu olan Lykeion (Liseum, Lise)’u kurdu.
*Aristo, eğitimle ilgili görüşlerini Nikomakhos Ahlakı ve Politika adlı eserlerinde dile getirmiştir.
*Aristo da devleti mutlak bir varlık olarak kabul eder.
*Ona göre eğitimin amacı; insanı içinde yer aldığı toplumun ya da devletin erdemli bir üyesi hâline
getirmektir.
*O, eğitimi zihnî ve ahlaki erdemler olarak iki kısma ayırır. Zihnî erdemler, bilgelik,güzel sanatlar ve pratik kavrayıştır.
*Aristo ferdiyetçi eğitime de önem verir.
*Aristo’ya göre eğitim sadece hür insanların ihtiyacıdır.
*Aristo’ya göre varlık,kendisinin özüdür. Varlığı oluşturan şekle “form” denir.
*Form eşyaya canlılık kazandırır. Buna entelechia (canlılık ilkesi) denir.
*Nikomakhos Ahlakı ve Politika Aristo’nun eğitim ve toplumla ilgili görüşlerini açıkladığı kitaptır.

*HELENİSTİK DÖNEM’DE EĞİTİM (MÖ 323-MS 30)
*Helenistik Dönem, Yunanlıların bağımsızlığını kaybetmesinden Roma İmparatorluğu’nun kuruluşuna kadar olan zaman aralığını (MÖ 323-MS 30) kapsar.
*Bu dönemde Atina’nın yanında İskenderiye, Antakya, Bergama, Rodos, Tarsus ve daha sonra da Roma gibi önemli bilim ve kültür merkezleri oluştu.
*Bunlar içinde İskenderiye, bilim ve araştırma merkezleri ve kütüphanesiyle ün kazandı.
*Bu dönemde Öklid, Arşimet, Heron, Aristark gibi meşhur kişiler yetişti.
*Daha önceleri sadece jimnastik eğitiminin verildiği liseler=Cimnazlar (Gymnasium),bu dönemde birer kültürel eğitim merkezi hâline geldi.
*Antik Yunan’dan devralılan trivium’a bu devirde dört ayrı disiplinin eklenmesidir.
*Bunlara dörtlü anlamına gelen Quadrivium denir.
*Bu dört disiplin: Aritmetik, Geometri, Astronomi ve Müzik’tir.
*Buna ilave olarak retorik (güzel, etkili, mantıklı ve ikna edici şekilde konuşma sanatı) okulları da
bu dönemde açılmıştır.
*Bunun yanında, Helenistik dönemde şu dört felsefe okulu meşhur olmuştur: Platon’dan beri devam eden Akademia, Peripatikçiler, Stoacılar ve Epikürcüler.
*Akademia, Platon’un kurduğu felsefe okuludur.
*Peripatikçi okul ise Aristo’nun kurduğu Lykeion’un devamı niteliğinde felsefi bir öğretim merkezidir.
*Stoacı okul, MÖ 300 civarında Atina’da Zenon tarafından kurulup MS 6. yüzyı
la kadar devam etmiştir.
*Stoa felsefesi üç bölüme ayrılır: Mantık, Fizik ve Ahlak.
*Stoa felsefi öğretisinin temeli ahlaktır. Onlara göre tabiata ve akla uygun yaşamak
esastır. Ruhun esas gücünü akıl temsil eder.
*Bilge kişi iç özgürlüğe ulaşabilir. Bundan sonra bilge kişiyi hiçbir şey sarsamaz. Buna Stoacı sükûnet denir
*Epikürcü okul ise MÖ 300 yıllarından Epiküros tarafından yine Atina’da kurulmuş
ve uzun yıllar taraftar bulmuştur.
*Epikür, öğrencilerini bahçede toplayıp ders verdiği için onun taraftarlarına “Bahçe filozofları” denmiştir. Manevi havasının yüksek olmasına özen gösterilen Epikür okulunda bağlılık ve yardımlaşma önemli idi.
ANTİK HRİSTİYANLIK DÖNEMİ’NDE EĞİTİM
*Hristiyanlığın doğuşundan MS 500’lere kadar olan zaman aralığı, Antik Hristiyanlık Dönemi olarak bilinir.
*İmparator Konstantin 313 yılında bir tolerans bildirgesi yayımlayarak artık Hristiyanlar
açık olarak ibadetlerini yapmaya ve dinlerini yaymaya başladılar.
*Roma’da St. Augustinus zamanında Hristiyan inançları, hayata ve eğitime etkili bir şekilde benimsetildi.
*Aureluis Augustinus  in İlk eserlerinden biri Öğretmen Üzerine adlı kitabıdır. Bu eserinde etkili bir din savunuculuğu yapar ve ideal din adamını tasvir eder.
İLK ÇAĞ ROMA DÖNEMİ’NDE EĞİTİM
*Roma’da bilim, kültür, sanat ve askerlik bakımından altın çağ, MÖ 200-180 tarihleri arasında
imparator Sezar zamanında yaşanmıştır.
*II. Pön Savaşı’ndan sonra Yunanlı hocalar ve sanatkârlar Roma’ya gelmeye ve başta aristokrat Roma aileleri olmak üzere diğer önde gelen sınıfların çocuklarına eğitim vermeye başladılar.
*İlkokuldan sonra ise Gramer Okulları adında 12-16 yaş arası hür ailelerin çocuklarının gidebildiği orta düzeyde okullar vardı.
*Gramer okullarından sonra Retorik Okulları geliyordu. Güzel konuşma, Roma’da bütün sanatların en yükseği kabul ediliyordu.
*Bu retorik okullarında Yedi Özgür Bilgi/Sanat olarak bilinen Gramer, Retorik, Diyalektik, Aritmetik, Geometri, Astronomi ve Müzik okutuluyordu.
*Pek çok alanda sanatkârlar yetişmiştir. Bunlar arasında en meşhurlarından
bazıları şunlardır: Cato ,Marcus Varro ,Cicero , Seneca , Marcus Quintilianus, Plutarch .
*Bunlar arasında Cicero retorik ustasıdır. Büyük bir hatip, filozof ve aynı zamanda
ahlakçıdır.
*İnsandaki aklın gücüne inanan Cicero, dil eğitimi yoluyla insanların bilinçlenmesini savunmuştur.
Seneca, Roma medeniyetinin önde gelen isimlerinden biri olup eğitimle ilgili
eserler yazmıştır.
*Quintilianus da Roma’nın önde gelen filozof eğitimcilerinden olup bir retorik
ustasıdır. Ezber yöntemi ve konferans verme metotları üzerinde durmuştur.
*Roma eğitiminin etkin simalarından Plutarch ise eğitimle ilgili görüşlerini Ahlak
başlığı altında toplamıştır.




EĞİTİM TARİHİ 2.ÜNİTE ÖZET (acemim)

ORTA CAĞ AVRUPASI’NDA EĞİTİM
*Orta Çağ, bir yönüyle dinî kurum ve kuralların insan hayatına azami müdahale ettiği, insan ve toplum hayatı nın sınırlarını belirlediği, bu nedenle barbarlığın, akıldışılığın ve batıl inançların hakim olduğu suçlamasına maruz kalmış bir dönemdir.
*Modern bilim ve felsefenin kökenleri 15. ve 16. yüzyıl Rönesansı ile özdeşleştirilse de canlanma, 12. ve 13. yüzyıllarda Paris, Oxford, Cambridge,Bologne, Padua gibi şehir merkezlerinde lonca hâlinde teşkilatlanan üniversitelerde başlamıştı.
*Orta Çağ’da 8. yüzyılın başlarından itibaren Müslümanların fetih hareketlerinin büyük dalgası Batı Avrupa’ya ulaşmıştı. Provence’da kısa bir süre kalmalarına rağmen Sicilya ve İspanya’nın büyük bir kısmında İslamiyet’in etkisi, uzun bir süre ve derinlemesine yerleşmişti.
*Haçlı Seferleri sırasında (1095- 1270) Hristiyanlar ile Müslümanlar, Yahudiler vs. arasında geliştirilen ilişkiler  önemli kültürel, bilimsel ve teknolojik alışverişlerle sonuçlandı. Başta tıp ve astronomi olmak üzere İslam bilimi, Batı Hristiyanlık âleminde uzun süre iz bıraktı.
*Ayrı ca Müslümanlar, kadim Yunanlılardan miras kalan ancak Batı’da bilinmeyen felsefi ve bilimsel kaynaklara da sahiplerdi.
*Kutsal topraklar;Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet için önem arz eden günümüzde genel anlamda İsrail ve Filistin’in bulunduğu topraklara, özel anlamda Kudüs şehrine verilen özel isimdir.
*Petrarch’ın yaptığı gibi “karanlık” sıfatını kullanmak, onu di ğerleriyle karşılaştırmak, çağlar arasında derece, nitelik farkı anlamına gelmektedir ki bu bilimsel bir yaklaşım değildir. Çünkü her çağ, kendini ortaya çıkaran şartların bir ürünüdür.

ORTA ÇAĞ’DA İNSAN ANLAYIŞI
*Orta Çağ Hristiyan düşüncesine göre Tanrı, insanı altıncı günde yaratmış; şoraya ve faunaya egemen bir varlık olarak donatmıştır. İnsan, hayatı boyunca ilk günahın bedelini somut bir biçimde ödemeye mahkum edilmiştir.
*İnsanı evrenin merkezine yerleştiren Orta Çağ düşüncesine göre, yaratılışın özü insanın kurtuluş mücadelesiyle ilişkilendirilmiştir. Kilise, bu kurtuluşa aracılık etmektedir.
*Hiyerarşik üstlere ve otoritelere kayıtsız şartsız itaat düşüncesi, 13. yy.dan itibaren zayıflamaya başladı.

ORTA ÇAĞ’DA DİN ADAMI OLMAYAN/LAİK (SEKÜLER) SINIFA YÖNELİK EĞİTİM SİSTEMİ
*Kilise mensupları için getirilen evlenmeme kuralına karşılık sıradan halk için evlilik tabii olup, bu durum
ruhbanla halkı birbirinden keskin biçimde ayırmıştır.
*5. ve 7. yüzyıllar arasında kitlesel eğitime yönelik ilkokullarda pagan unsurlarla
*Pagan kültürünü rehabilite etmek için yapılan son hamle, yine okullar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bu hedefin önündeki en büyük engel olan Hristiyanlar’ın, ne öğrenci ne de öğretmen olmaları
na izin verilmiştir.
*Roma Kilisesi, tüm çalışan sınıfın eğitim sorumluluğunu üzerine aldığını ilan etmiştir.
*Bu doğrultuda zaman ve mekânın muhtelif ihtiyaçlarına göre olmak üzere eğitim kurumları başlıca üç kategoride toplanmıştır.;
* Hristiyanlık’ı yeni kabul edenler için ilmihâl okulları
* Hristiyanlık’ı yaymak ve sapkın eğilimlerle mücadele etmek için felsefe okulları,
*ruhban sınıfının yeni üyelerini yetiştirmeye yönelik piskopos ve katedral okulları

*5.-6. yy.lardan itibaren eğitim, özellikle halkın eğitimi tamamen kilisenin kontrolü altına girmiştir.

MONTE CASSİNO;Roma’nın 130 km.güneydoğusunda kayalık bir tepe üzerinde Benedikten tarikatı tarafından 529’da açılan manastır okulu.
*Piskopos okulları, Avrupa kıtasında hemen bütün piskoposluk bölgesinde açılmıştır.
*Her ne kadar temel amacı “tapınak şövalyeleri” yetiştirmek olsa da buna niyeti olmayan öğrenciler de kabul edilmiştir.
*Manastır okullarındaki eğitim ortamından Dr. Healey şöyle bahsetmiştir: “Manastırlarda her
öğrencinin en önemli vazifesi; oruç tutmak, dua etmek, iş yapmak ve ders çalışmaktı r.
*Tapınak fiovalyeleri’nin terimsel karşılığı: HaçlıSeferleri sırasında Hugues de Payen isimli bir şövalye tarafından sekiz şövalye ile birlikte 1119’da kurulmuştur. 1099’da Kudüs şehrinin alınmasıyla
kendilerini şehrin muhafızları ilan eden tapınak şövalyelerine katılabilmek için; fakirlik yemini etmek, bekaret ve kiliseye itaat gerekmektedir. Görevleri din adamlarını ve Kudüs’e gidenleri korumaktır.
*Benediktenler: Orta Çağ’da -530’dan itibaren- Aziz Benedikt’in liderliğinde Roma Kilisesi’ne bağlı
olmak üzere en fazla manastır tesis eden, en sistematik ve teşkilatlanmış eğitim sistemini en erken
kuran cemaatlerden biridir.
*Oblati,  Orta Çağ’da kendini manastır hayatına vakfeden sınıf.

*Karolenj hanedanının en meşhur imparatoru olan Charlemagne’den itibaren başlayan Rönesans hareketi; Latincenin kullanımını sadeleştirip, birçok klasik yazarın çalışması yanında kitapları araştırıp incelemeye dayalı bir kültürü yeniden ortaya koymuştur.

YEDİNCİ VE SEKİZİNCİ YÜZYILLAR
*Skolastik eğitimin muhtelif biçimleri keşfedilmeden önce Hristiyan okullarındaki eğitim anlayışı, öğrencilere sağlam bir din ve ahlak eğitimi vermekten ibarettir.
*Aziz John, ailelerin bu konudaki görevini; “inanca ve dinî dogmalara aykırı olmayacak şekilde çocuğun zihinsel yeteneklerini geliştirmek” şeklinde duyurmuştu.

Presbiteryen ;Papalık sistemini kabul etmeyen ilk olarak İskoçyalı Protestanlar tarafından
kabul edilen bir anlayıştır. Ayırt edici özelliklerinin başında ekümenik inanç açıklamalarının yanı sıra
reform kilise babalarının yazdıkları Belçika İnanç Açıklaması, Heidelberg İlmihali, Westminster İnanç
Açıklaması ve ilmihalleri ile Dort Kanonu gibi açıklamaları, Kutsal Kitap öğretilerini izah eden
temeller olarak kabul etmeleri ve kilisede görev alacak kimseleri bu inanç açıklamaları ile yetiştirmeleridir.

*Saray okullarının en tanınmışları arasında; Alcuin’in (735-804) başöğretmenliğini yaptığı ve bizzat kralın kız ve erkek çocukları ile kız kardeşinin ve diğer saray halkının katıldığı İngiliz Kraliyet Okulu gelmektedir.
*Alcuin’in eğitimdeki bu başarısı, kendisini kralın en güvendiği danışmanlarından biri hâline getirmiş ve sahip olduğu geniş yetkilerle önce adada, ardından Avrupa’da 8. yüzyılın ikinci yarısında ilkokul
ve papaz okullarından saray eğitimine kadar uzanan bir reform hareketinin lideri konumuna yükseltmiştir.
*Barbar terimi, eski Yunanlıların kendilerinden olmayan halklara verdiği bir isimdir. Yabancıların
konuşmasını anlamayan ve onların bar-bar diye ses çıkardıklarını söyleyen eski Yunanlılar bu yüzden
yabancıları barbar ismiyle adlandırmışlardır.
*manastır okullarında yalnızca varlıklı aile çocuklarının öğrenim gördüğünü söylemek doğru değildir. Zira bu okullara, istemeden de olsa yoksul öğrenciler de kabul edilebilmiştir.
* Bu isteksizliğe, Alcuin tarafından geliştirilen “schola externa” uygulamasıyla son verilmeye çalışılmış ve yoksul öğrencilerin manastır okullarına kayıtlarının önündeki tüm engeller kaldırılmak
istenmiştir.
MANASTIR OKULLARINDAKİ EĞİTİMİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

MANASTIR OKULLARI NDAKİ ÖĞRENCİLER;
* “oblati”; ruhban sınıfında yer almak isteyenler ile

*“laikler”;din adamı olmak istemeyenler olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır.
*Bu dönemde, piskoposluk bölgeleri içerisinde en meşhur okullar, Orleans, Rheims, Soissons, Amiens, Metz, Verdun ve Liege; manastır okulları arasında Tours, Fulda, St. Alban, Seligenstadt, Hirschau, St. Gall, Reichenau ile
*Prenslerin çocuklarına kamu idaresi, hukuk eğitimi verenler arasında ise St. Germain D’Auxerre, St. Germain-des-Prés, St. Denis, St. Benedict, St. Liffard, Corbie, St. Riquier,St. Martin, St. Bertin ve St. Benedict of Aniane gelmekteydi.

ONUNCU VE ONBİRİNCİ YÜZYILLAR
*Babası hukuk profesörü olan Giovanni Andrea’nın Novella adındaki kızı;kendisinin ders veremediği zamanlarda, bir perdenin arkasından üniversite öğrencilerineders verebilecek düzeyde iyi eğitim almıştı.
*Bologna Üniversitesi, bu dönemde hareketlenen hukuk eğitiminin merkezi hâline gelmiş ve bir taraftan Roma hukukunun yeniden canlandırılmasına diğer taraftan gerçek anlamda kilise hukukunun
doğmasına öncülük etmiştir.

AVRUPA’DA ÜNİVERSİTELERİN KURULUŞUNA DOĞRU
*Toplumda yeni ortaya çıkan ihtiyaçlar; tüccarın, senyörün, devlet görevlilerinin defter tutma zorunluluğu, matematiğin de toplumda yayılmasına yol açmıştı. Hesaplamalarda tam sayılar çokça kullanılmaya başlandı.
*11. yüzyılın entelektüel üretim merkezi, manastır hayatından kent okullarına doğru kaydı.
*Öğretmenleri ve öğrencileri bir araya getiren loncalar, üniversiteleri meydana getirdi.
*Üniversitenin ortak dili olan Latince yoluyla iletişim kuruyorlar, doktora dereceleri alıyorlardı.
*eğitim ve bilgi alanlarında uzmanlaşma, zihinsel çalışma dahi fikir zanaatkârlığı birliği çerçevesinde gerçekleşmiş ve üniversiteler, hocaların ve öğrencilerin ortak çıkarlarını kollamak, güvenliklerini sağlamak için oluşturdukları loncalar, üniversitaslar hâlinde kurulmuşlardı.
*13. yüzyıldan günümüze dek varlığını sürdürebilmiş üniversiteler arasında
*İtalya’da Bologna;
*Fransa’da Paris, Orléans, Toulouse, Montpellier;
*İngiltere’de Oxford ve Cambridge
*İspanya’da Salamanca Üniversiteleri sayılabilir.
*Ayrıca Almanya’da Heidelberg, Prag;
* Polonya’da Cracow;
*İskoçya’da St. Andrews;
*Portekiz’de Lizbon, Coimbra;
* Avusturya’da Viyana;
*İsviçre’de Basel, Uppsala;
*Danimarka’da Kopenhag Avrupa’nın geri kalan yerlerinde bir sonraki asırdan, 14. yüzyıldan
bugüne kalabilmiş üniversiteler arasındadır.
*Günümüzde evrensel ölçekte ve ileri seviyede bilgi üretilen kurumlar için kullanılan üniversite
kelimesinin kökeni olan Latince universitasteriminin, Orta Çağ’da yüksek ve evrensel bilgi gibi
bir anlamı yoktu.
*Lonca, korporasyon yahut birlik anlamına gelmekteydi.

ÜNİVERSİTELER NASIL BİR YAPIDA KURULMUŞTU?
*üniversitelerin yapılanmasında iki temel model tespit edilebilir:
*Bunlardan biri, hocaların kurduğu loncalar şeklinde,  
*diğeri ise yalnızca öğrencilerin bir araya gelmesiyle kurulan loncalar modelindeydi.
*Her ikisinin ortak yanı; çalışmalarını güven içerisinde devam ettirebilmeleri için hem kral hem papa tarafından tanınmak istemeleriydi.
*Ayrıca üniversitelerin bazıları -Paris Üniversitesi gibi- katedral okullarından doğabiliyor,
*bir kısmı ise -Bologna, Salerno gibi- katedral yahut manastı rla ilgisi olmayan kolej vs. okullardan gelişebiliyordu.
*Loncaların amacı; derslerde, sınavlarda, verilecek akademik ünvanlarda, öğrencilerin uyacakları kurallarda, yönetim ve idareyle ilgili meselelerde ortak kararlar vermekti.
*Şayet loncalar öğrenciler tarafından teşkil edilmişse tüm yetki ve kontrol, hocalara verilecek cezalar
da dahil olmak üzere öğrencilere aitti.
*Söz gelimi öğrencilerin sevmedikleri bir hocayı aylarca boykot etmeleri, derslerine girmemeleri yahut başka bir şehre gitmeleri bu dönemde hiç şaşırtıcı değildi.
*çatısız ve camsız yerlere üniversite denebiliyordu.
*Öğrenciler, çoğu kez samanların üzerine oturarak dersleri dinlemekteydiler.
*Her ne kadar Bologna Üniversitesi gibi duvarların boyalı, yüksek pencereli, sıraların ve kürsünün bulunduğu temiz ortamlarda yüksek öğretim faaliyeti gerçekleşmişse de, bu istisnai bir durumdu.
*üniversiteliler ile şehir sakinleri arasında sık sık kavgaların, anlaşmazlıkların yaşanmasına da sebep olmuştu.
*Söz konusu kavgalar, farklı üniversite öğrencilerinin kendi aralarında da görülmüş, rekabet ve çekememezlik duygusu adeta savaşlara dönüşmüştü.
*Orta Çağ Üniversite Tarihi’nin yazarı Hastings Rashdall, Oxford High Street’de dökülen kanın, pek az savaş meydanında döküldüğünü itiraf etmektedir.
*Yoksul ve laik kesimden öğrencilerin eğitimi için varlıklı hayırseverler yahut kilise mensupları tarafından kurulan kolej sisteminin, bir yüksek öğretim kurumunun çatısı altında ilk defa teşkilatlanması, Paris Üniversitesi’nde görülmüştür.
*Kolej sisteminin en önemli farkı; organizasyonun özel mülkiyet esasına dayanması, yani üniversitenin kendine ait yerleşik bir düzeninin sağlanmasıdır.
*Üniversitelerdeki öğrenci yapısı uluslararası nitelikte olup, nereli olursa olsun 14 ile 40 yaşları arasında herkes kabul edilirdi.
*Genç öğrencilere üniversiteye kadar “toplayıcı” denen kimseler refakat etmiştir.
*Bu, yalnızca yolun öğretilmesi amacıyla değil, aynı zamanda herhangi bir güvenlik şebekesinin bulunmadığı şehirlerde güvenlik gerekçesiyle düşünülmüş bir tedbirdi.
*Öğrenim paralı olduğundan almak istediği ders için hocaya para ödemek zorundaydı. Parayı, hizmetine girdiği asil sınıftan arkadaşı vasıtasıyla temin edilebiliyordu. “Sarı gaga” ismiyle anılan yeni öğrenciler, acemilik dönemi boyunca zaman zaman işkenceye varan ritüellere tabi tutulmuşlardı.
*İtalya’da öğrencilerden “cappa” adı verilen siyah, uzun bir cüppe giymeleri istenmişken, Fransa’da öğ
rencilerin ruhban sınıfına mensup oldukları düşüncesiyle dini kıyafet giymeleri zorunluydu.

ÜNİVERSİTELERDEKİ ÖĞRETİM MATERYALLERİ
*gramer alanında Donatus ve Priscian;
*retorik derslerinde “sapkın kısımları atılmış” Cicero;
*mantık için yine sansürlenmiş Aristoteles, Boethius;
* matematik ve astronomi alanlarında Euclides, Batlamyus;
*din hukukunda Kitab-ı Mukkaddes’le birlikte Gratianus;
*seküler hukukta Justinianus’un Roma Hukuku ve tıp eğitiminde ise Hippokrates, Galen, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ve Razi’nin metinleri okutulmuştur.
ÜNİVERSİTELERDEKİ ÖĞRETİM YÖNTEMİ
*Skolastik bir öğretim metodu uygulanmıştır. Başka bir ifadeyle dersler hocanın, ders konusuyla ilgili bir uzmanlık eserinden bir bölüm okuması ve daha sonra bunu değerlendirmesi yöntemiyle yürütülmüştü.
*münazara denilen, metne yönelik soruların karşıt fikirleri savunan iki grup arasında tartışılmasına dayanan bir yöntem de uygulanmıştı.
*Gözlem, araştırma, deney gibi bilgiye ulaşma yöntemleri Orta Çağ’da henüz bulunmamıştı.

BEŞİNCİ VE ONBEfiİNCİ YÜZYILLAR ARASINDA HİNDİSTAN’DA EĞİTİM
*Meşhur matematikçilerden Lancelot Hagen, “dünya medeniyet tarihine Hintliler’in sıfırı bulması kadar önemli katkı yapılmamıştır” sözlerini söylerken muhtemelen Hindistan’daki eğitimin Hinduizm’e/Veda’ya kadar uzanan temellerine aşina değildi.
*Vedik dönemdeki bireysel ve istisnai eğitim anlayışından farklı olmak üzere MÖ 600-MS 600 yıllarını kapsayan Budist dönemde sistemli, örgütlü, kurumsal bir eğitim yapısı belirmiş ve “Vihara” adı verilen manastırlar, en önemli eğitim ve kültür merkezleri olarak faaliyet göstermişlerdi.
*Budist manastırlarında
“Toyin” denilen Budist rahipler, bu dinin propagandasını yapmışlardır.
*Budist eğitimin temel özelliği; yaklaşık 2500 yıl önce Buda olarak bilinen Prens Siddhata Gautam’a ait öğretilerin tedrisiydi.
*En belirgin özelliği, tapınılacak üstün bir varlığa yer vermemesi olan bu öğretiler, her şeyin serbestçe incelenebileceği ve denenebileceği esasına dayalı bir felsefi anlayış üzerinde temellendirilmişti.
*Budistler, Buda’nın vaazlarının Pali-Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar.
* Kutsal kitapları, üç sepet anlamına gelen “Tripitaka” veya “Tipitaka”nın öğretilmesi esastır.
*Eğitimli sınıfın amacı tektir: Nirvana’ya ulaşmak. Bunun için viharalarda uygulanan en önemli ritüel “Pabbaja” adı verilen dış dünyadan uzaklaşma deneyimidir.
*Pabbaja uygulamasında, öğrencilerin başları tamamen traş edilir ve sarı kıyafetler giydirilirdi.
*Acemilik yılları boyunca “Sharman” adıyla anılan öğrenci, tüm hocaların hazır bulunduğu bir salona alınırdı.
*öğrencinin “Bodhisattva”denilen döneme gelmesiyle birlikte zihinsel eğitim programı da uygulanmaya
başlanırdı.
 Bu program, aşağıdaki metodlar çerçevesinde takip edilmiştir:
1. Sözlü (Verbal) eğitim: eğitim söze dayalıydı. Öğretmen tarafından gerçekleştirilen sözlü anlatımları, öğrencilerin ezberlemesi beklenirdi.
2. Tartışma: Halkın önünde düzenlenen münazara müsabakalarında başarılı olmanın yolu, diyalektik tekniklerine hakim olmaktı
3. Akıl ve mantığın üstünlüğü: Budist dönemde münazaraların giderek yaygınlaşması, mantık biliminin eğitimini yaygınlaştırmış, geliştirmiştir.
4. Geziler: Budist rahiplerin öğretmenlik kadar önemli vazifeleri, Budizm’i yaymaktı. Sariputta, Mahayaggalva, Aniruddha, Rahula gibi dönemin meşhurhocaları, tüm Hindistan’ı dolaşıp gençlere Budizm’i öğretmek amacıyla yoğun çaba göstermişlerdi.
5. Konferanslar: Dinî meselelerin başlıca gündem konusu olduğu konferanslar, yıl boyunca her ay başında Budist rahiplerin başkanlığında gerçekleştirilmiştir..
6. Meditasyon: Budizm’de bir mağaranın yahut bir ormanın içinde her şeyden soyutlanarak uzun süreli meditasyonlar yapmak, ruhun kurtuluş yollarından birisi olarak kabul edilmişti.
7. Eğitimliler Meclisi: Ay başlarındaki konferansların yanı sıra her ayın sonunda eğitimli sınıfın bir araya gelmesi, Budist eğitim sürecinin önemli bir aşaması olarak görülmüştü.
*Viharalardaki eğitimin amacı; Nirvana’ya ulaşmak olduğuna göre öğrencilere kurtuluşun yollarını öğretmek, müfredatın en önemli konusu hâline gelmişti.
Budist eğitim anlayışının temel ilkelerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
* Eğitimin gelişmesi/yayılması: Budist eğitimde karakter eğitimi, çocuğun kişiliğinin zihinsel, fiziksel, entelektüel ve ahlaki gelişimi esastır.
*Karakter eğitimi: Disiplin, sert ve acımasızdır. Bekârlık zorunlu olmasa da tercih edilmektedir.
*Dinî eğitim: Müfredattaki en önemli ders dindir. Eğitimin yegâne ve en önemli amacı, Budizm’in ilkelerini yeni nesillere öğretmek ve Nirvana’ya ulaşma yollarını aktarmaktır.
*Yaşam için eğitim: Budizm, olağan, gündelik hayatı dışlamadığından din eğitimi pratik konularla bir arada gerçekleştirilmiştir.

BUDİST DÖNEMDE HALK EĞİTİMİ
*MÖ 600 ile MS 600 yılları arasında Hindistan’daki eğitim bütünüyle dinî karakterde olduğundan, eğitim sistemi yalnızca rahip adayları için yapılandırılmıştı.
*Bu dönemde kız çocukları için hiçbir sistemli ve kurumsal eğitim yoktur.
*Ancak Buda’nın öğrencilerinden Anand, üvey annesinin aracılığıyla bulduğu 500 kız öğrencinin, yoğun sınırlamalar ve kurallar altında dahi olsa ilk defa viharalarda eğitim görmesini sağlamıştı.
*Budist öğretmenler, huzur ve barış içerisinde bir yaşam biçiminin yollarını öğreten “aydınlanmış sı-
nıf” olarak kabul edilmişlerdi.
*Budist dönemde hocalar, Acharyas ve Upadhayas olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştı. İlk kademe olan Acharyas döneminde öğretmenlerden, manastırdaki öğrencilerle bir arada on iki yıl boyunca kalmaları istenirdi.

HİNDİSTAN’DA TÜRK-İSLAM HÂKİMİYETİ DÖNEMİNDE EĞİTİM
*Hindistan’ın İngiliz işgalinden önceki 10. ile 18. yüzyıllarda eğitim sisteminin temel karakteristiği, İslamiyet’in etkisiydi.
*Bu süreci, Gaznelilerle (977-997) başlatıp Babür İmparatorluğu (1526-1858) ile devam ettirmek mümkündür.
*İslamiyet’in hakim olduğu tüm topraklarda olduğu gibi Hindistan’da da vakışar yoluyla kurulan okul ve kütüphanelerin çokluğu dikkati çekmekteydi. “Mekteb” adı verilen ilkokullarda Arapça ve Farsça okuma, yazma, ilmihal, aritmetik; “medrese” olarak adlandırılan ortaokullarda ise ağırlıkla dil ve edebiyat eğitimi verilirdi.
*İlkokula başlama yaşı 4 yıl 4 ay 4 gün olup eğitime başlamadan önce her çocuk için
amin alayı düzenlenirdi.
*AMİN ALAYI:Yüksek tabaka arasında “Bed-i besmele” olarak isimlendirilen bu organizasyonun amacı,
çocuklara eğitimi sevdirmek ve özendirici olmasını sağlamaktır.
*Budist tapınaklarında ve nadiren müstakil binalarda, “pathshalas” denilen ilkokullarda Hinduizm öğretilmeye devam etmişti.
*Yükseköğretimde ise Nalanda, Takshila, Ujjain, Vikramshila’da Hindu üniversiteleri açılmıştır.
*Takshila’daki üniversite tıp eğitiminde,
*Ujjain’deki ise astronomide uzmanlaşmıştı.
*Nalanda Üniversitesi ise bu dönemde, on bin öğrencisi ve tüm alanlarda verdiği eğitimle Hindistan’ın 11. yüzyıla kadarki devrinde en önemli yükseköğretim kurumları arasında yer almaktaydı.
ORTA CAĞ’DA TÜRKLERİN YAŞADIKLARI COĞRAFYADA EĞİTİM-OĞRETİM FAALİYETLERİ
*Türklerin ana vatanı olarak kabul edilen Asya’nın Altay Dağları - Urallar arası ile Aral gölü mıntıkasında 6.-8. yüzyıllar arasında, sekiz Türk boyunun birleşmesi sonucunda kurulmuş ve kitabelere Göktürk ismiyle geçmiş, Bumin Kağan’ın önderliğ inde bir devlet bulunmaktadır.
*Tarihte Türk adının geçtiği runik alfabe ile yazılmış en eski Türkçe metin olarak bilinen Orhun Abideleri; 732’de dikilen Kültegin, 735’te dikilen Bilge Kağan ve 720-725 yıllarında dikilen Tonyukuk yazıtlarından oluşmaktadır.
*Anıtlar, On iki Hayvanlı Takvim’e göre tarihlenmiştir.
*Türklerde egemenliğin kaynağı, Türk toplum yapısı, iskân, komşularla ilişkiler, devlet felsefesi, devlet-asker-refah dağılımı ile halkın çıkarlarına dayalı bütüncül bir dünya görüşünün yansıtıldığı bu kitabeler; Türk milletinin bu konularda bilgi edinmesinin amaçlandığı bir ders kitabı
özelliği taşımaktadırlar.
*745 yılında II. Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra Türk birliğinin başına Uygur Devletleri geçmiştir.
*Maniheizm, Budizm, Hristiyanlık ile tanışmış, yerleşik hayat ve din değişikliği nedeniyle İslamiyet öncesi Türk eğitim tarihinde ayrıcalıklı bir konum elde etmişlerdir.
*Uygurlar, İran ve civarından Mani dinini aldıkları gibi aynı bölgeden özellikle Maveraünnehir’den Soğdak alfabesini almışlar ve özel bir Uygur alfabesi geliştirmişlerdir.

MEZO-AMERİKAN UYGARLIKLARINDA EĞİTİM
*Mezo-Amerika’nın eski Mayaları, bütün Amerikan uygarlıklarının en gösterişlisi ve en uzun ömürlüsüydü.
*Zaman kavramı nı kutsallaştıran ilk medeniyetlerden birisi olan Mayalar’ın geliştirdiği takvim;
bir yılı 365 güne ayırarak Avrupa’daki Jülyen takvimine göre daha doğru hesaplar
vermiştir.
*Mayaların astronomi ve matematik bilimlerinde ortaya koydukları sofistike eserlerle birlikte, Avrupa’daki artistik seviyelerle kıyaslanabilir düzeyde boyama stilleri ve figürlerle donatılmış tapınakları da ün salmıştır.
*Ayrıca bir çeşit ağaç kabuğundan kitap imal etmişler ve “0” numarasının da dâhil olduğu bir sayı sistemini icat etmişlerdi.
*Sayılar, günümüzdeki on tabanlı sistemden farklı olarak yirmi tabanlı sisteme göre tasarlanmıştır.
*Bu sistemde “nokta” 1 sayısını temsil etmektedir.
*“5” sayısına kadar noktalar yan yana yazılarak sayılar oluşturulur. “5” sayısına gelindiğinde “çizgi” kullanılır.
*Bu şekilde on dokuz sayısına kadar hesaplama yapabilmek mümkündür.
*Mayalar, Ay’ın, Güneş’in ve Venüs gezegeninin hareketlerini takip ederek astronomi, geometri
ve matematik alanlarında ileri düzeyde bilgi sahibiydiler.

* İNKA MEDENİYETİ’NDE de (1438-1533) astronominin yanı sıra; Mayalar tarafından geliştirilen hiyeroglofi yazı sisteminin ilerletildiği ve şehirleri birbirine bağlayan geniş yollarla nafia mühendisliğinde muazzam başarılara imza attıkları bilinmektedir.
*İnkaların, Güney Amerika’nın yağmur ormanlarında 12.000 mil uzunluğunda yol inşa ettikleri tespit edilmiştir.
*Başkent Cuzco’da İnkalı mühendisler, asırlar boyu doğal afetlere direnmeyi başaran piramit şeklinde güneş tapınağı inşa etmişlerdi.
*Topografik özelliği itibarıyla eğilimli arazinin egemen olduğu bölgede “teras çiftçiliği” adı verilen bir tarım metodu geliştirmişlerdi.
*Bu metodda yamaçlardaki ağaçlar, düz bir şerit oluşturacak şekilde kesiliyor ve etrafı taş duvarlarla örülerek destekleniyordu.
*İnkalar, tıp biliminde de gelişmiş olup hastalıklara karşı bitkisel tedavi konusunda uzmanlaşmışlardı.
* Ayrıca İnkalı öğrenciler, doğal boyalarla renklendirdikleri ipleri kullanarak Quipas denilen yeni bir kayıt tutma tekniği geliştirmişlerdi.
*Bu yöntem sayesinde muhasebe kayıtları, istatistikler tutulabilmiş ve tarihî gün ve olaylar kayıt altına alınabilmiştir.
*Meksika’da 14. yüzyılda inşa ettikleri büyük tapınak ve mezar odalarıyla tanınan AZTEK UYGARLIĞI’NDA (14.-16. yy.); eğitime başlama yaşı, hem kız hem erkek çocukları
için on beşti.
*Başlıca iki tip Aztek okulu vardı: Calmécac ve Telpochcalli.
*Calmécac okullarında, asil ailelerin çocukları asker yahut din adamı olmak üzere eğitim alırdı.
*Tepochcalli ise halk için açılmış okullar olup müfredatında tarih, mitoloji, din dersleri yer almıştır.




EĞİTİM TARİHİ 3.ÜNİTE ÖZET (acemim)

ORTA ÇAĞ İSLAM VETÜRK DEVLET VE TOPLUMLARINDA EĞİTİM

*İslam dininin kutsal kitabı Kurân-ı Kerim, “oku” emri ile inmeye başlamıştır.
 *Hz. Peygamber’in Hz. Ali’ye “Ey Ali! Ya âlim ol, ya ilim öğrenen ol, yahut da dinleyici ol. Dördüncü olma, helâk olursun!” tavsiyesinin kendileri için de olduğunu kabul eden Müslümanlar, öğrenmek veya öğretmekten geri durmamışlardır.
*İslam kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak talim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmıştır.
*Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek için tedris, tedîb, tehzip, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmiştir.
*Bir şeyi gerçek hâliyle bilmek anlamındaki ilm kökünden türeyen talim birine bilgi öğretmek demektir.
*Bilgi öğretme işini yapana muallim,
0*Bilgi öğrenene müteallim denir.
*Yetişme ve gelişme, bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlaki gelişmesini ve olgunlaşması
nı sağlamayı ifade eden bir terimdir.
*Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir.
*Öğrenmek ve ezberlemek anlamındaki ders kökünden türeyen tedris öğretmek, ders vermek demektir.
*Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir.
*Terbiyeden başka eğitim karşılığında kulanı lan, eğitmek, bilgilendirmek mânası taşıyan tedîb; *Arıtmak, ahlakını güzelleştirmek anlamında tehzip;
*Temizlemek, ıslah etmek ve daha özel manada nefsi arındırmak, geliştirmek manasında tezkiye; *Doğru yolu göstermek anlamında irşâd
*İslam dininde eğitim ve öğretimin amacı, dünya ve ahirette mutlu olacak, inançlı,
erdemli, verimli insan yetiştirmektir.
*Araplar arasında geçerli olan bilgiler şiirin yanı sıra daha çok basit gözlem ve tecrübeye dayanan tıp,
*insanların dış görünüşlerinden iç hâli hakkındayorumlar yapan kıyafet,
*eşyalar ve olaylar arasındaki ilişkilerden çıkarımda bulunan ırâfet
* gelecekle ilgili yorumlar ortaya atan kehanet gibi alanlarla ilgiliydi.
*Başlangıçta dinî bilgilerin öğretilmesine önem verilmekle birlikte Hz. Peygamber’in gayreti, sadece ruhani ve manevi saha ile sınırllı değildi.
*Nitekim kendisi, hastalanan kişileri tedavi olmaları için henüz Müslümanlığı benimsememiş olan
Hâris b. Kelede Sekafî adlı bir tabibe gönderiyordu.
*Medine’ye Musab bin Umeyr’i yollayıp oradaki Müslümanları İslamiyet hakkında bilgilendirmişti.
*Bedir Savaşı’nda ele geçirilen esirlerin okur-yazar olanlarından her birinin Medineli on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmesi karşılığında 4000 dirhem tutarındaki Şdyeden muaf tutulması, Hz. Peygamber’in eğitim ve öğretime verdiği önemin açık göstergesidir.
*Mescid-i Nebevî’de namaz için kullanılan bölümden başka eğitim ve öğretim faaliyetleri için ayrılan bir yerin varlığı da bilinmektedir. Burası “suffe” olarak adlandırılmış, orada kalanlara ve ilim tahsil edenlere de “Eshab-ı Suffe” denilmiştir.
*Bizzat Hz. Peygamber Suffe’de ders vermiş, “Allah beni
muallim olarak gönderdi” demiştir.
*Suffe’deki eğitim faaliyetlerine Ubâde b. Sâmit, Musab b. Umeyr, Ebân b. Saîd ve
Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ın da öğretmek maksadıyla katıldıkları bilinmektedir.

EĞİTİM KURUMLARI
*Hz. Peygamber’in mescidi, İslam dünyasındaki eğitim kurumlarının başlangıcını oluşturdu.
*Mescid ve camiler, daha sonraları da örgün veya yaygın eğitim kurumları
olarak bu işlevlerini devam ettirdiler.
* Bunun yanında çocuklar için küttâb adıyla mektepler, büyükler için medrese, tekke, zaviye ve hangah adıyla eğitim kurumları oluşturuldu.
Mektep
*Hz. Peygamber devrinden beri okuma yazma veya Kurân-ı Kerim öğretilen okullara küttâb adı verildi.
 *Buralarda çocuklara ilk dinî bilgilerle Kurân-ı Kerim eğitimi
verilmekteydi.
*Mektep kelimesi, XIX. yüzyıldan itibaren geniş anlamda ve bugünkü okul karşılığında hemen hemen bütün eğitim kurumlarının başına getirilerek kullanıldı.
*Küçükler için olanlarına sıbyan mektebi adı verildi.
*Hz. Peygamber’in Cebrail adındaki melek vasıtasıyla kendisine gelen vahiyleri yazdırdığı kâtiplerden Zeyd b. Sabit de okuma yazma öğrendi.
*723 yılında vefat eden Dahhâk b. Müzâhim’in Kûfe’de 3000 civarında çocuğun okuduğu büyük bir mektep inşa ettirip burada öğretmenlik yaptığı bilinmektedir. Emevî
*Valisi Haccâc b. Yûsuf Sekafî de gençliğinde Tâif’te öğretmen olarak çalışmıştır.
*Ders müfredatında genellikle okuma yazma, gramer, Kurân-ı Kerim, hadis, şiir
ve matematik yer alırdı.
*Hz. Peygamber’in hanımlarından Ümmü Seleme, bir küttâb mualliminden kendisine yün
ditmede yardım edecek birkaç çocuk göndermesini ve onların hürlerden
olmamasını ister. İmam-ı Buharî’nin bu rivâyetinden İslâm’ın ilk döneminden itibaren hür, köle veya azatlı çocuklarının birlikte öğrenim gördükleri anlaşılmaktadır.

Bir Eğitim Kurumu Olarak Mescid/Cami
*Müslümanların ibadetlerini yaptıkları yerlere secde edilen yer anlamında mescid, toplanılan yer manasında cami denilir.
*Hz. Peygamber’in hicretinde Medîne-i Münevvere’de ilk durak yeri Ebû Eyyûb Ensârî (Eyüp Sultan)’nin evi oldu.
*Daha sonra Mescid-i Nebî’yi bina edip orada ibadet ve tebliğe devam etti.
*Bulundukları yerler Mescid-i Nebî’ye uzak olanlar, vakit namazlarında ibadet için kendi mahallelerinde; Fâdih, Kureyzâ, Ümmi İbrahim, İcâbe, Fetih, Kıbleteyn, Zühâbe, Cebel-i Ayniyye, Bâkî gibi adlarla anılan mescidleri yaptılar.
*Sayıları zamanla değişen ve Ehl-i Suffe olarak adlandırılan bu sahabeler, Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmaz, sohbetlerinden asla geri kalmazlar, gece gündüz ilim öğrenip, Kurân-ı Kerîm okur, hadîs-i şerîf ezberlerlerdi.
*Ehl-i Suffe’den olan ve Hz. Peygamberden en çok hadis nakleden sahabelerden biri olan Ebû Hüreyre, Resûlullah’ın vefatından sonra her Cuma günü namazdan önce hadîs-i şerîf dersleri verirdi.
*Meşhûr Târîh-i Bağdâd kitabının yazarı, yüz binden fazla hadîs-i şerîŞ râvileri ile birlikte ezbere bildiği ve çok arzu ettiği hâlde Bağdat’taki Mansur Camii’nde bir ders halkası kuramamış, bu isteğinin tahakkuku için hac esnasında zemzem içerken Allahü Teâlâ’ya dua etmişti.
*Meşhur mutasavvıf Muhyiddin-i Arabî, Endülüs’te İşbiliyye’de doğup orada eğitim aldıktan sonra, Mısır, Hicaz, Şam’ı dolaşarak gelmiş, Konya’da Sadreddin-i Konevî’yi yetiştirmiş, sonra da Şam’da vefat etmiştir.

Şehzadelerin Eğitimi
*Selçuklu hükümdarları, oğullarına, dinî, millî, manevî ilimlerin yanında; idari, mali, askerî ve siyasi işleri öğretmek için ümerâdan birini atabeg/atabey ünvanıyla hoca tayin ederler ve istikbalin hükümdarlarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırlardı.
*Atabeyler, büyük işler başarmış, mühim vazifelerde bulunmuş şahıslar arasından seçilirdi.
*Şehzadelerin idari uygulamada yüksek rütbeli bir görevli nezaretinde eğitimi Osmanlılarda da
devam etmiş, bu kimseye “lala” adı verilmiştir.
*EN MEŞHUR SELÇUKLU ATABEYLERİ; Tuğtigin, İldeniz, İmadeddin Zengi, Muzaffereddin
*Salgur, Emir Sipehsalar, Gümüş Tigin Candar, Emir Atabey Kara Sungur, Aksungur ve Anuş Tigin’dir.

ATABEYLERİN KURDUKLARI DEVLETLER ARASINDA EN MEŞHURLARI:
*Dımaşk Atabeyliği (Tuğtiginliler), Zengiler (Musul Atabeyliği), İldenizliler, Salgurlular,
Beğtiğinliler (Erbil Atabeyliği)dir.

BEYTÜLHİKME
*Bağdat şehrinde kurulan kütüphane ve çeviri birimlerinden oluşan bir bilim merkezidir.
*Bu merkez, Moğollar’ın 1258’de Bağdat’a girmesi ve buradaki tüm birikimi talan etmesiyle ihtişamını kaybetti.
*Bağdat, kütüphane ve kitapçı dükkânlarıyla meşhur oldu. Bağdat ın en yakın rakibi III.
Abdurrahman’ın şehri Kurtuba’ydı.
*Altı büyük hadis kitabı olarak bilinen Kütüb-i Sitte de bu devirde yazıldı.
*Dünyada ilk hukuk usulü kitabını (Hukuk metodolojisini) yine bu zamanda İmam-ı Şafi, Risale adıyla yazdı.
*İmam-ı Muhammed Şeybani, Siyeri Kebir kitabı ve bunun İmam-ı Serahsi tarafından yapılan
şerhi ile devletler hukukunun;
* Maverdi ve Kadi Ebu Ya’la Ahkamu’s-Sultaniyye adlı eserleri ile amme hukukunun
* Batruci bugünkü astronominin;
*Cabir bin Hayyan kimyanın;
* Harezmî de cebir ilimlerinin temelini kurdular.
*Bu devirde yüzlerce büyük âlim yetişti.
*Bunlardan dört mezheb imamı hukukta;
*İmam-ı Eş’ari, İmam-ı Maturidi, İmam-ı Gazali kelamda;
* Razi, Kurtubi, Taberi ve Beydavi tefsirde söz sahibi oldular.

Medrese
*İlk bina edildiği günden itibaren bir eğitim ve öğretim kurumu olarak da görev yapan Mescid-i Nebevî ve müştemilâtında yer alan Suffe, medresenin ilk modelini oluşturdu.
*İlk medreselerin ne zaman inşa edildiği hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Kayrevan Üniversitesi’nin Fas’ın Fes şehrinde 859 yılında Ağlebiler döneminde kurulduğu bilinmektedir.
*Endülüs’ün İspanyolların eline geçmesi sonrası, Moğolların Bağdat’ı yağmaladığı gibi yağmalanmış, eserler yakılarak tahrip edilmiştir.
*Fâtimîler, ilk olarak Kahire’de Ezher Camii’ni inşa ettiler.
*Camide Şia’nın İsmailî koluna ait bilgiler okutulmakta bu mezhebin dinî ve siyasi ilkelerini tanıtmak amacıyla burada sürekli toplantılar yapılmaktaydı.
*Abbasilerin ilk dönemlerinde Bağdat Camii ve mescidleri en önemli eğitim kurumları
ydı. İmam-ı Azam Ebu Hanife, mescidde ve evinde ders verirdi.
*Tehzîbü’l-Esrâr adlı eserin müellifi Hargûşî, başlık yapıp satarak kazandığı parayla bir medrese, kütüphane ve bir hastane inşa ettirmişti.
ORTA ASYA’DA MEDRESELER
*Abdülkerim Satuk Buğra Han ve haleflerinin eğitim ve öğretime büyük önem vermesi, Türklerin
İslamiyeti öğrenme azmi, Arapça ve Farsça eserlerin Türkçeye çevrilip okunmasını sağladı.
*Karahanlılarda döneminde daha çok sınır karakolu olarak yapılan ribatlar, fetihler sonucu sınırların daha ileri noktalara taşınmasıyla birer eğitim kurumu oldu.
 *Birçok eserde kervansaray ve hankah ile eş anlamlı olarak kullanılan ribatlar, genellikle dört tarafı surlarla çevrili, içlerinde geniş bir avlusu bulunan; mescit, aşhane, yatakhane, hamam, şifahane,
ayakkabıcı ve ahırlar gibi birçok hizmet bölümünden oluşan yapılardı.
*Karahanlılardan kalan başlıca ribatlar içinde Ribatımelik,Daya Hatun Kervansarayı, Akçakale Kervansarayı sayılabilir.
*Karahanlı Hükümdarı İbrahim Tamgaç Han 1066 yılında Semerkant’ta bir medrese yaptırdı ve masrafları için vakıflar tahsis etti. Bu medresenin vakfiyesi günümüze kadar ulaşmıştır.

NİZAMİYE MEDRESELERİ, MAVERAÜNNEHİR, İRAN, IRAK’TA MEDRESELER
*Türk eğitim tarihinde medrese deyince Nizamiye medreseleri akla gelir.
*Nizamiye Medreseleri’ne adını veren Nizamülmülk, Sultan Alparslan ve sonra oğlu Melikşah döneminde vezirlik yaptı.
*Eğitimin sistemli olarak medreselerde yapılmasını sağlayarak eğitim tarihi açısından önemli bir gelişmeye imza attı.
*Şîa(Şia/Şiî: Taraftar/taraftarlar: Hz. Ali taraftarı, Hz. Ali ve yakınları
ndan birkaç kişiyi kabul edip diğer Sahabe’yi sevmeyenler.)
* Ehl-i Sünnet (Sünnî/Ehl-i Sünnet: Hz. Ali ve Sahabe’nin tamamını seven, onlar gibi inanıp
yaşamaya çalışanlar)
*Selçuklular’ın amacı, sapıklık olarak niteledikleri Şiî-İsmâilî doktrinine karşı Sünnî akîdeyi yerleştirmekti.
 *Nizâmülmülk’ün himayesinde açılan Nizâmiye medreselerinin ilki Nîşâbur’daydı.
*Bu medreselerin en meşhuru eğitim ve öğretim kadrosunun vakışar vasıtasıyla desteklendiği, 1067’de kurulan Bağdat Nizâmiye Medresesi oldu.
* Nizâmülmülk’ün Şâfî mezhebini yaymaya yönelik öğretimi teşvik etmesine karşılık Sultan Alparslan, Hanefîliği öğretmek maksadıyla Hanefî medreseleri açtırdı.
*Bağdat’ta Hanefî fıkhına göre eğitim veren medreseler Meşhed-i Ebû Hanîfe, Terken Hatun ve Bâbüttâk medreseleridir.
*Şafî fıkhının okutulduğu medreselerin en önemlileri ise Nizâmiye, Tâciyye ve Kurâh Zafer medreseleridir.
*Abbâsî Halifesi Müstansır-Billâh’ın kurduğu çeşitli medreseler arasında en önemlisi 1234’te hizmete açılan Mustansıriyye Medresesi’dir.
*Dımaşk’ta ilk dârülhadisi kuran Nûreddin Mahmud Zengi döneminde medreseler, nerdeyse Suriye’nin bütün şehir ve köylerine kadar ulaşmıştır.
*Nureddin Zengi tarafından gönderilen Selâhaddîn-i Eyyübî 1168 yılında Mısır’da vezir olduğunda Şiîliğe karşı Sünnî inancı desteklemeye başladı. Bu amaçla medrese inşasına önem verdi. Bu medreselerin kurulması Fâtımî Devleti’ne indirilen en büyük darbe oldu.
*Dârü’l-kurra: Kurân-ı Kerîm’in okunması ile ilgili ilimlerin verildiği ihtisas medresesi.

ANADOLU’DA MEDRESELER
*Nizamiye medreselerinin benzerleri Anadolu Selçukluları ile Beylikler döneminde Anadolu şehirlerinde de kuruldu. Bu medreselerin en eskisi Konya’da II. Kılıçarslan zamanında (1156-1192) yaptırılan Altunaba Medresesi’dir.
 * Konya’da Şerif Mesud, Sırçalı, Karatay medreseleri, Sivas ve Tokat’ta Gökmedrese, Kırşehir’de Caca Bey, Malatya’da Ulucami, Afyon’da Kale, Antalya’da İmaret, Aksaray’da Zinciriye, Urfa’da Ulucami, Mardin’de Sultan Îsâ, Ermenek’te Emîr Mûsâ medreseleri, bu dönemde inşa edilen eğitim kurumlarından bazılarıdır.

İRAN’DA MEDRESELER
*Selçuklular döneminde İran’da kurulan medreseler, XIII. yüzyılda Moğol saldırıları
ndan büyük zarar gördü.
*Ancak İlhanlılar devrinde ülkede istikrarı sağlayan ve Müslüman olan Gâzân Han, medreseleri yeniden canlandırdı. Gâzân Han’ın Tebriz’de yaptırdığı Gâzâniyye külliyesinde hem Hanefî ve hem de ŞaŞî medresesi yer almaktaydı.

HİND YARIMADASI’NDA MEDRESELER
*Hind yarımadasının özellikle kuzey-batı bölümleri, daha Gazneli Mahmud zamanında fethedilmiş ve İslamlaşma başlamıştı.
*Gaznelilerden sonra Gurlular ve peşindende 1200’lerin başlarından itibaren Delhi, Türk Sultanlıkları veya Delhi Memlükleri adıyla anılan devletler buraya hâkim oldular.
*1526’dan itibaren de 1858’de İngiliz işgaline kadar Babürlüler bölgede hâkim oldular.
*Hindistan taraşarında eğitim kurumlarına medresenin yanı sıra camia, dârülulûm,dersgâh, dâr, mekteb, kalıç gibi adlar da verilmiştir.
*İslâmiyet’in Hindistan’a girişiyle birlikte İslâm toplumunun Suffe tarzı eğitim metodu buralara taşındı.
*Gazneliler devrinde Sultan Mesud zamanında Lahor’a gelen hadis ve tefsir âlimi Şeyh Muhammed İsmail Lâhûrî vefatına (1056) kadar burada ders vermiş ve öğ- renci yetiştirmiştir.
*Tasavvuf klasiklerinden Keşfi’l-mahcûb’un yazan Hücvîrî, Sultan Mesud’un saltanatının son yıllarında Lahor’a gelmiş ve burada vefat etmiştir.
*Bölgenin en büyük tarikatı olan Çeştiyye de bu dönemde yapılanmıştır.
*Cihangir Şah, çıkardığı bir fermanla vâris bırakmadan ölen zenginlerin mallarının medrese ve hankahlara harcanmak üzere devlete intikal ettirilmesini sağladı. Şah Cihan’ın vakfettiği köylerin gelirleriyle Abdülhakîm Siyâlkûtî’nin medresesinin masrafları karşılandı.

MEKTEP VE MEDRESELERİN YAPIMI, MASRAFLARI VE PROGRAMLARI
*Mektep ve Medreseler, varlıklarını sultanların, nüfuzlu devlet adamlarının ve zenginlerin
himayesinde kurulan vakışarın gelirleriyle sürdürmüştür.
*Memlükler dönemi medreselerinde görevlilerin durumu ve görevleri şöyleydi:
*Hadis hocalarına muhaddis, şeyhü’l-hadîs ve şeyhü’r-rivâye deniyordu.
*Muhaddis bölgesindeki hadis şeyhlerini, onların doğum ve ölüm tarihlerini ve ilmî durumları
nı bilirdi.
*Şeyhü’r-rivâye muhaddislerin rivayet ettiği hadislerin lafızlarını
tashih ederdi.
* Hafızlar, Kuran’ı ezberleyenlerin derslerini takiple görevliydi.
*Müfessir,Kurân-ı Kerim ayetlerini açıklar;
* müderris, talebeye ders anlatır;
*muîd,müderrise yardımcı olurdu.
*Müfîd, ders çalışmaları esnasında öğrencilere yardımeder;
* müntehî, tartışılan konularda araştırma yapardı.
*Kâtibü’l-gaybe, talebelerin devam durumunu izlerdi.
*Zâbitü’l-esmâ, öğrencilerin kaydıyla ve onların derse ilgisini takiple görevliydi.
*Muallimü’l-küttâb, küçük çocuklara İslâmiyet’in esaslarını öğretir, kas (kıssa anlatan) halka ibretli olay ve sözler nakleder,
* kariü’l-kerâsî de kas gibi bir görev yapardı.
* Vaiz, halka şiirler ve güzel sözlerle zühd, tevekkül gibi konular hakkında vaaz verirdi.
*Ribât, zaviye ve hankahlarda ders verenlere şeyh denirdi.
*Medreselerde ayrıca nâsih, verrâk, musahhih, muarrid gibi yazı ve yazı malzemesinin sağlanmasıyla ilgili görevliler de bulunurdu.

TEKKELER VE ZAVİYELER
*İslam ahlakının, tasavvuf ilminin öğretildiği ve tatbik edildiği, dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı yerlere tekke adı verilir.
*Tekkelere zâviye, dergâh, hankâh ve âsitânede denilirdi.
*İlk tekke, Ebû Hâşim Sofî için, Suriye’de Remle şehrinde yapılmıştır.
*Tekkelerden yetişenlerden Hoca Ahmed Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,Yunus Emre, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi sayısız büyük veliler, yaşadıkları asırlara,eserleri ve yaşayışlarıyla damgalarını vurdular ve insanlık tarihinin şeref levhalarıoldular.
*Tekkeler, genellikle şehir, kasaba ve köylere kurulmakla beraber bazen, sosyal hizmetleri görmek için, büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık alanlarda, bazen de, cihat etmek ve düşmanı gözetlemek için hudut boylarında kurulurdu.
*Hücvîrî’nin Keşfü’l-Mahcûb’u ile başlayan tasavvuf eserler, şeyhlerin sohbetlerinin derlendiği mecmualarla devam etmiştir.
*Bu alanda Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin Mesnevîsi ile
*Hindistan’da medfun İmam-ı Rabbanî Ahmed Farukî Serhendî ve oğlu Muhammed Masûm Farukî’nin Mektubatlarının önemli bir yeri vardır.
*Abdülkadir Geylanî’ye nisbetle Kadirîlik,
*Şah-ı Nakşibent Muhammed Bahaeddin
Buharî’ye nisbetle Nakşibendîlik,
*İmâm-ı Rabbanî’ye nisbetle Müceddidîlik,
*Mevlanâ Halid-i Bağdadî’ye nisbetle Halidîlik,
*Seyyid Ahmed Rufaî’ye nisbetleRufaîlik,
*Mevlanâ Celaleddin-i Rumî’ye nisbetle Mevlevîlik gibi birçok tarikat ortaya çıktı.
* Charles Seignebos,“Müslümanlarla Haçlı seferleri yoluyla tanışan Avrupalılar medenileştiler.”sözünü söylemiştir

İSLAM DÜNYASINDA FEN BİLİMLERİ
İslâm dünyasında üç çeşit âlim yetişmiştir:
*Yalnız fen bilgilerinde uzmanlaşanlara “fen âlimi”;
*yalnız din bilgilerinde mütehassıs olanlara da “din âlimi” denilmiştir.
*Din bilgilerinde üstâd ve zamanındaki fen bilgilerinde mütehassıs olanlara ise “İslam âlimi”denilmiştir.
*İmâm-ı Gazâlî, din bilgilerindeki derinliği, ictihâddaki derecesinin yüksekliğinin yanı sıra zamanının bütün fen bilgilerinde de mütehassısdı.
*Kitaplarında dünyanın döndüğünü, maddenin yapısını, ay ve güneş tutulmasının hesaplarını ve
daha birçok teknik ve sosyal bilgileri yazmıştır. Eserleri asırlar boyunca İslâm dünyasında olduğu gibi Avrupa’da da kaynak eser olarak okutulmuştur.
*Bir meridyenin uzunluğunu da ilk defa Musul ve Diyarbakır arasında, Sincar Sahrasında Müslümanlar ölçmüşler ve bugünkü gibi bulmuşlardır.
*Endülüs’te yetişen bilginlerden ve Avrupa’da Alpetragius olarak bilinen Nureddîn Batrucî, Kitab Fi’l-Hey’e adlı kitabında bugünkü astronomiyi yazmaktadır.
*Aynalarda ışıkların kırılması kanunlarını ilk defa İbn-i Heysembulmuştur.Avrupa’da Alhazem adıyla tanınan bu Müslüman âlim, X. asırda yaşamış,matematik, Şzik ve tıp ilimlerinde yüze yakın kitap yazmıştır.
*Türkistanlı Ali bin Ebi’l-Hazm İbn-i Nefîs ’in buluşlarını bildiren kitapları, tıp ilminin kaynaklarından olmuştur. Akciğerlerdeki kan dolaşımının şemasını ilk olarak bu doktor çizmiş, böbrek ve mesane taşlarının alametlerini ve nasıl tedavi edileceğini anlatmıştır.
* İslâm cerrahlarından meşhur operatör Amr bin Abdurrahmân Kirmânî, Endülüs hastanelerinde ameliyat yapmıştır.
*EBÛ BEKR MUHAMMED BİN ZEKERİYYÂ RÂZÎ, göz ameliyatlarını ilk defa fennî usullerle yapmış olup Avrupa’da Râzes ismi ile meşhurdur.
*Tıp alanında yazdığı el-Havi adlı ansiklopedi, 17. yüzyıla kadar en önemli başvuru kaynağı oldu.
*Kimyayı ilk defa tıbbın hizmetinde kullandı.
*Pediyatri’nin babası olarak bilinir.
*Ayrıca göz bilimleri konusunda da otorite kabul edilmiştir.
*Alkol ve gazyağını bulan ve çiçek hastalığını kızamıktan farklı olduğunu ilk keşfeden kişidir.
* İBN-İ SİNA; Hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk bulan, İslâm medeniyetinin yetiştirdiği
İbn-i Sina’dır.
*İbn-i Sina, bundan yaklaşık 1000 sene önce; “Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki bunları görecek bir âletimiz yok” demiştir.
*Ayrıca kanın insan vücudunda faydalı besinleri taşıyan sıvı olduğunu;
*idrardaki şekerin varlığını,
* içme suyunu mikroplardan temizleme usullerini,
*cıva ile tedavi edilme, ameliyatlarda ağrıları hafifletici uyuşturucu terkiplerini yine ilk defa İbn-i Sina söylemiştir.
*Kanun adlı eseri asırlar boyunca Avrupa tıp fakültelerinde yegâne tıp kitabı olarak okutulmuştur.

*Yıldızların hareketlerini inceleyen zîc ilmi de Müslümanlar tarafından bulunmuştur.
*Câbir bin Eşah’ın Endülüs’te Sevilla (İşbiliyye) şehrinde kurduğu rasathane, işgalciler tarafından çan kulesi yapılmıştır.
*Cizreli Ebü’l-İzz İsmail, XIII. Yüzyılın başlarında otomatik makine yapmış bir bilim adamıdır.
*Karahanlı dönemi bilginlerinden Birunî’nin çizdiği astronomi şemasının yanı sıra, Timur Han’ın torunu Uluğ Bey’in astronomik buluşları, Orta Çağ Türkİslam âleminin bu ilimdeki derecelerinin kanıtıdır.
*Osmanlı Türklerinden Kâdızâde-i Rûmî ise Uluğ Bey Zîci’nin büyük kısmını tamamlamış, matematik ve astronomi ilmine ait eserleriyle meşhur olmuştur.
 *Ali Kuşçu da o devirlerin en büyük matematik ve astronomi âlimlerinden biri olarak ün salmıştır.
*Ünlü coğrafya bilgini İdrisî’nin Nüzhetü’l-Müştâk fî İtirâki’l-Âfâk isimlimeşhur eserinde 72 adet harita vardır.
*İbn-i Battûta, Yakup Hamevî ve Evliyâ Çelebi’ninseyahatleri ve eserleriyle coğrafya ilmine yaptıkları hizmetler, her türlü takdirin üstündedir.
*Cebir ilmini Harezmî kurmuştur. Bu ilmin adı Harezmî’nin Hisâbü’l-Cebr vel-Mukâbele kitâbından gelmektedir.
*Ayrıca logaritma, onar onar sayıp yazmak, her dokuzdan sonra rakamın sağına sıfır koyarak diğer bir onlar hânesi vücûda getirmek, yine Harezmî’nin buluşlarındandır.
*Harezmî’nin ismi  çeşitli milletlerin dilinde “Alkhorismi/Algorisme/Augrisme” şekillerinde yazılıp söylenmiştir.
*Sosyoloji ilmini ilk kuran İbn-i Haldun(1332-1406)’dur.
*Mukaddime isimli ansiklopedikeserinde ilimlerin her dalından bahseder ve yeni bir ilim olarak sosyolojiyi kurduğunu bu ilmin esaslarıyla birlikte anlatır.
*İbn Haldun, Montesqieu’dandört yüzyıl, Tonybee’den de yaklaşık altı yüzyıl önce doğal çevre ile medeniyetler arasındaki ilişkiye dikkatimizi çekmiştir.
*Kâtip Çelebi’nin KeşŞ’z-Zünun adlı eseri, kendi devrine kadar bilinen ilim dallarını ve yetişen âlimleri yazdıkları kitapları ile birlikte vermektedir.

DARÜŞŞİFALAR VE TIP EĞİTİMİ
*İslam dünyasında, “Allahü Teâlâ şifasını vermediği hastalık yaratmamıştır” inancı vardı.
*Nuriye Darüşşifası’nın ilk başhekimi Muhammed bin Abdullah Bahilî, aynı zamanda müzisyen olup musikinin, hastalıkların tedavisindeki etkisini incelemiştir.
*Ebubekir Râzî , Fârâbî ve İbn-i Sîna , müzikle tedavinin,özellikle musikinin psişik hastalıkların tedavisindeki etkinliğinin bilimsel temellerini kuranlardandır.
*Fârâbi’nin Kitabü’l-Mûsiki adlı bir eseri de vardır.
*İbni Sina’nın da Necat ve Şifa gibi eserlerinde musiki bilimine ayrılmış bölümler bulunmaktadır.
*Anadolu’da Selçuklu Türklerinin kurdukları darüşşifa adı verilen hastaneler,yalnız hasta bakım yeri değil, aynı zamanda hekim yetiştirmek üzere eğitim veren tıp medreseleriydi.
*Selçuklular devrinde hastanelere bimarhane, dârüşşifâ veya mâristân adı verilirdi.
*Anadolu’daki ilk önemli hastane Mardin’de Artukoğullarından Necmeddîn İlgâzi’nin kardeşi Eminüddîn tarafından yaptırılmıştır
*İkinci önemli hastane Gevher Nesibe tarafından Kayseri’de yaptırılan Gevher Nesibe Hastanesidir
*Şifâiye adıyla anılan bu hastaneye, tıp eğitimi yapan medresesi ile birlikte Çifteler denmiştir.

ESNAFIN EĞİTİMİ VEYA AHİLİK
*Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu’da yaşayan Türklerin esnaf ve sanatkârlarının birliğini, çalışma esas ve usullerini ortaya koyan sosyoekonomik bir kurumdur.
*Ahilik, ihtiva ettiği hizmetler bakımından cömertlik, mertlik ve mürüvvet manalarına gelen fütüvvet teşkilatının daha da gelişmiş bir şekli olarak görülmektedir.
*Ahi Evren Anadolu’ya gelerek, Kayseri’de yerleşmiş ve halkı irşad vazifesine başlamıştı.
*Kayseri’de debbağlık (deri işlemeciliği) yapıp elinin emeği ile geçinen Ahi Evren,Türkistan’dan gelenleri bir çatı altında toplayıp teşkilatlandırdı.
*Hanımı Fatma Bacı da kadınları yetiştirip “Baciyan” grubunu teşkil etti.
*Moğollar, 1243 yılında Kayseri’yi ele geçirince, binlerce ahiyi şehid ettiler. Ahi Evren’i de Kırşehir’de öldürdüler.
*I. Murad’ın, ahilerin başı olduğu ve kendisinden Ahi Murad diye bahsedildiği de bilinmektedir.
Osmanlı Devleti kuvvetlenip
*Ahi, yamaklık, çıraklık, kalfalık,ustalık, yiğitbaşılık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarından geçerek yetişirdi.
AHİLİK TEŞKİLATINDA ŞU MERTEBELER BULUNURDU:
1) Teşkilata yeni giren yiğitler, 2) Ahi bölükleri (Altı bölükten oluşurdu.Bunlardan ilk üç bölüğe “eshab-ı tarik”, diğer üçüne de “nakib” denirdi.) 3) Halife, 4) Şeyh, 5) Şeyhü’l-meşayıh.

Ahilerin kendilerine has merasimleri vardı. Bunlardan bazıları şöyledir:
1. Geleneksel Ahi Evren merasimleri, her sene Ahi Evren türbesinin bulunduğu Kırşehir’de yapılırdı.
2. Yol atası ve yol kardeşliği merasimi, ahiliğe girmek talebinde bulunan gençlerin birliğe kabul edilmesi mahiyetindeki bir merasim olup zamanla çırak kabul etme merasimi hâlini aldı.
3. Yol sahibi olma merasimi, çıraklık müddetini tamamlayanların kalfalığayükseltilmesi için yapılırdı.

ŞU ON SEKİZ ŞEY AHİYİ AHİLİKTEN ÇIKARMAYA SEBEP OLUR:
1) Şarap içmek, 2) Zina yapmak, 3) Livata yapmak, 4) Dedikodu ve iftira etmek, 5)
Münafıklık etmek 6) Gururlanıp kibirlenmek, 7) Sert ve merhametsiz olmak, 8) Hased
etmek, kıskanmak, 9) Kin tutmak, affetmemek, 10) Sözünde durmamak, 11) Kadı
nlara şehvetle bakmak, 12) Yalan söylemek, 13) Hıyanet etmek, 14) Emanete riayet
etmemek, 15) İnsanların aybını örtmeyip, açığa vurmak, 16) Cimrilik etmek, 17)
Koğuculuk ve gıybet etmek, 18) Hırsızlık etmek.

EĞİTİM TARİHİNDE İZ BIRAKANLAR
FARABİ
*Matematik, astronomi, müzik, Şzik, biyoloji,tıp ve mantık konularında eserler veren Fârâbî, ilimleri tasnif etti.
*Hareket, zaman, kuvvet, mekân, boşluk, nicelik, sınırsa, sonlu, ışık, ses, ısı, meteoroloji konularında
da incelemeler yaptı, risaleler yazdı.
* Kendi devrinde, insanı toplumu ve devleti ele alıp inceledi ve siyaset ilmini kurdu.
*Orijinal bir felsefe sistemi ortaya koyarak Doğu’nun en büyük Filozofu unvanını hak etti.
*Birinci öğretmen (muallim-i evvel) kabul edilen Aristo’nun eserlerini anlaşılabilir şekilde açıklayıp yorumladığı için Fârâbî’ye ikinci öğretmen (muallim-i sânî) denildi.
*Farabî’ye göre eğitimin amacı, bireyin mutlu olmasını ve topluma yararlı hâle gelmesini sağlamaktır.
İBNİ SİNA
*Kurân-ı Kerim, gramer, mantık, matematik, Şzik, metaŞzik ve tıp ile ilgili tahsilini tamamladı.
*Büyük bir hekim oldu.
*Batı’da “Avicenna” adıyla tanınır,
*İslâm dünyasında filozoşarın reisi/Şeyhülfelasife adıyla bilinir.
*İbni Sina’nın Kanun adlı eseri (El-Kanun Ş’t-Tıb), yüzyıllarca Avrupa’da tıp eğitiminde ders kitabı
olarak okutuldu.
İbn Sina’ya göre; çocuk, altı yaşında okula başlamalıdır ve ilk eğitimi, ahlak eğitimi
olmalıdır.
BİRUNÎ
*El Üstad lakabı ile anılmış, Biruni diye meşhur olmuştur.
*Astronomi ilmine düşkünlüğü sebebiyle rasatlar yaptı ve kitaplar yazdı.
*Yerkürenin çapını hesapladı.
*Birçok konuda ilk söyleyen kişidir. Meselâ, “Her şey dünyanın merkezine düşüyor. Bu da gösteriyor ki, o merkezdeçekicilik var. İşte bu yerçekimi, yeryüzündeki nesnelerin dışarı fırlamasına mani olmaktadır.” Diyerek yerçekimi kanununu Newton’dan yüzyıllar önce tespit etti.
*Dünya çapının tayinini de ilk defa Birunî yaptı.
* Yaptığı çalışmaların neticesinde görmeden Amerika kıtasının varlığından bahsetti.
 *Onun bir birinden kıymetlieserlerinin sonucu olarak devrine, bilim tarihçisi George Sarton, XI.yüzyıla Birunî Asrı demektedir.

Birûnî diyor ki:
İlmin ilerlemesi ve gelişmesi için şunlar lüzumludur:
1-İlmi düşünceye serbestlik tanınmalı, ilimde söz sahibi olanlar Şkir hürriyetine sahip olmalı.
2- İlmi çalışmalar açık ve sağlam metodlara dayanmalı.
3-İlim; batıl düşüncelerden, sihir ve hurafelerden arınmış olmalı.
4- Gerçek ilim adamlarının çalışma zevk, şevk ve gayretlerini arttıran teşvik tedbirleri alınmalı.
5- İlmin ilerlemesi için lüzumlu her türlü maddi sosyal, teknik şartlar ve imkânlar hazırlanmalı.
6-İlme, ilmi eserlere ve ilim adamlarına hürmet edilmeli, itibarları sağlanmalı.
7-İnsanların dikkat ve alakalarını ilmi konulara çekme çalışmaları yapılmalı.
8-İleri gelen devlet adamları, ilmin gelişmesi için gereken tedbirleri tesbit edip, hemen
bunları tatbik etmeli.”

KAŞGARLI MAHMUT
*Araplara Türkçe öğretmek amacıyla Dîvânü Lügati’t-Türk adlı Türkçenin ilk sözlük
ve dil bilgisi kitabını yazdı.

BALASAGUNLU YUSUF (YUSUF HAS HACİP)
*Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) adlı eserini yazdı. Türklerin ahlak, hukuk ve devlet yönetimi ile ilgili törelerini dile getirdiği kitabını tamamlayarak 1070’te Karahanlı hükümdarı Ulu Kara
Buğra Han’a sundu.

NİZAMÜLMÜLK
*Sultan Alparslan ve Melikşah zamanında 29 sene vezirlik yapmıştır..
*Siyasetnâme adlı eseri yazmış ve ünlü Nizamiye Medreselerini kurmuştur. Dönemindeki ve daha sonra gelen Türk devlet adamlarının yetişmesinde Siyasetnâmesi el kitabı olmuştur.

AHMED YESEVİ
*Hikmet adı verilen öğretici şiirleriyle tanındı.
* Döneminde birçok derviş yetiştiren ve insanları etkileyen Hoca Ahmet Yesevi, ölümünden
sonra da öğrencileri ve eserleriyle tesirini sürdürdü. Pîr-i Türkistan diye anıldı.
*Onun açtığı yol, Yesevilik olarak adlandırıldı.

ÂŞIK PAŞA ,şiirlerinde yurt sevgisi, dostluk ve kardeşlik gibi kavramları tasavvuŞ bir dille anlattı.
10613 beyitten meydana gelen şiirlerini Garibnâme adlı kitabında topladı.Eserlerinde devlet için dilin önemini vurguladı.
YUNUS EMRE
*Ünlü Türk tasavvuf şairi ve düşünürüdür.
*Taptuk Emre dergâhında kırk yıl kalmış, kendi deyimiyle pişmiştir.
*Anadolu’nun Türkleşmesinde etkin rol oynamıştır.
*Bugün bile kolaylıkla anlaşılan arı bir Türkçeyle şiirler söylemiştir.

MEVLÂNA CELALEDDİN RUMÎ
*Belh’te doğdu. Önce Karaman’a geldi. Konya’da yerleşti.
*Ünlü Türk düşünürünün bilinen eserleri, Mesnevi ve Dîvân’dır.
*Mesnevi, pek çok dile çevrilmiş ve tüm dünyada ilgi görmüştür.
*Mevlâna şiirlerinde hoşgörü, insan sevgisi, ahlaki değerler gibi kavramları işlemiştir.
*Mevlevilik tarikatının kurucusudur.

HACI BEKTAŞ VELİ Anadolu’nun Türkleşip İslâmlaşmasına önderlik etmiş; düşünceleri, dört kapı öğretisi adıyla yayılmıştır.
*Hacı Bektaş Veli, eserlerinde tasavvuf kültürüne yer vermiş; hoşgörü ve sevgiyi işlemiş, sır saklamanın önemini vurgulamıştır.
*Hacı Bektaş Velî’ye ait olduğu ileri sürülen en önemli eserlerden biri olan Makalat,
dört kapı-kırk makam ilkesine bağlı olarak kaleme alınmıştır.
*Dört kapı (şeriat-tarikatmarifet- hakikat), kırk makam, genellikle Türk mutasavvışarının kabul ve takip ettikleri bir manevi eğitim anlayışıdır.
*Yeniçeri ocağının kuruluşunda dua ettiği rivayet edilir ve savaşa girilirken yeniçeriler
yüksek sesle aşağıdaki ifadeleri haykırarak pirleri kabul ettikleri Hacı Bektaşi Veli’yi yad ederlerdi:
HACI BEKTÂŞ-I VELÎ DİYOR Kİ:
*“TARİKATIN, TASAVVUF yolunun ilk makamı, bir âlime can u gönülden bağlanıp, tövbe etmektir.
*İkinci makamı, talebe olmaktır.
*Üçüncü  makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır.
*Dördüncü makamı, hocaya hizmettir.
* Beşinci makamı, korkudur.
*Altıncı makamı, ümitli olmaktır.
*Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir.
-MARİFETİN birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur. Üçüncü makamı, az yemektir.
Dördüncü makamı, sabır ve kanaattir. Beşinci makamı, utanmaktır. Altıncı makamı, cömertliktir. Yedinci makamı, ilimdir. Sekizinci makamı, marifettir. Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir.”

NASRETTİN HOCA (1208-1284)
*Anadolu’da yaşamış ünlü halk eğitimcisidir.
*fıkralarda aynı kıvrak zekâ, eleştirel bakış açısı, ders verme özelliği görülür. Kadılık, medrese ve cami hocalığı yaptığı söylenir.






EĞİTİM TARİHİ 4.ÜNİTE ÖZET (acemim)

OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE EĞİTİM KURUMLARI

*Klasik dönem, Osmanlı tarihçilerine göre gelişme, ilerleme ve büyüme dönemleridir.
*1700’lerden sonraki zamanlar ise askerî alandaki yenilgiler, ticari duraklamalar ve toprak kayıpları nedeniyle “duraklama ve gerileme dönemleri” olarak sınıflanır.
*Bir toplumda düzenli, planlı, zamanı ve mekânı belli, hedef kitlesi ve amacı belirgin,
idari kontrol altında yapılan resmî eğitime “örgün eğitim” denir.
*Bunun dışında kalan, kesin bir plan ve programdan mahrum, zamanı ve mekânı çok kesin olmayan, hedef kitlesi ve amacı dağınık olan, hayat boyu devam eden eğitime de “yaygın eğitim” denir.
 *Osmanlı Devleti’nin örgün eğitim kurumları, başta medreseler olmak üzere, Sıbyan/mahalle mektepleri, Enderun Mektebi ve farklı seviyelerdeki askerî okullardır.

*Camiler, mescitler,ribat, tekke, zaviye, kervansaray, ahi teşkilatları, loncalar, kütüphaneler,
sahaşar ve kitapçı dükkânları, âlim ve devlet adamlarının ev, konak ve sarayları ile kahvehaneler, başta gelen yaygın eğitim ya da halk eğitimi mekânlarıdır.

CAMİ VE MESCİTLERDE EĞİTİM VE ÖĞRETİM
*İslam’da ibadet yerinin en yaygın adı camidir.
*İlk cami olan Kuba Mescidi, Peygamber Efendimiz zamanında inşa edilmiştir. Burada sadece
ilim öğrenmekle meşgul olan ve adına ashâb-ı suffe denilen bir grup meydana gelmiştir.
*Medreseler ve diğer eğitim merkezleri büyük ölçüde cami çevresinde bulunmaktadır. Süleymaniye,
Ayasofya, Fatih, Selimiye medreseleri bunun en güzel örneğidir.

TEKKE, ZAVİYE, RİBAT, KERVANSARAY VE LONCALARDA EĞİTİM
*Tasavvuf hayatı ve onun önderi olan şeyhler, mürşitler Osmanlı öncesinde de çoktu. Bunlardan bazıları hayli meşhurdu. Örneğin Mevlana ve Mevlevilik, İbn-i Arabi, Nakşibendilik, Kadirilik, Halvetîlik gibi.
*Bunlar arasında Kalenderiler gibi marjinal olanlar bulunduğu gibi devletle çok paralel düşünen
ve yaşayanlar daha çoktur.
*Tasavvuf hayatı yaşayan grupların şehirdeki mekânlarına daha çok tekke, köy ve kasabalardakine ise zaviye ya da dergâh, denilmiştir.
*Tekkelerde de tıpkı medresede olduğu gibi İslami ilimler okutulur ve uygulanırdı. Burada asıl önemli olan kalplerin eğitilmesidir.
*Şeyh burada tam otoritedir. Her şey ondan sorulur ve ona tam bir itaat söz konusudur.
*Bu eğitim sisteminde “kâl ilmi değil, hâl ilmi” yani yazı ve konuşma değil, davranış ve sezgiler ön plandadır.
*Bu yönüyletekke mensupları, mutasavvışar ve sufi yorumcular, medrese ilmini “zahir”,medreselileri de “zahirî âlimler” olarak tanımlamışlardır.
*Kendilerini de “batın âlimler” olarak görmüşlerdir.
*Tasavvuf tarihçisi Mustafa Kara’ya göre tekke eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
-Tekke eğitimi zorunlu değildir, belli bir yaş sınırı yoktur, her tekke için mutlaka
bir mürşid gereklidir.
-İnsanlar için mürşidi aramak, bulmak gereklidir.
-Teslimiyetçi bir eğitim olup süresi belli değildir, yatılı ve gündüzlü seçenekleri vardır.
-Masraflarını genellikle vakıflar karşılar, özel bir mekân gereklidir.
-Tekke ve dergâhlarda temel İslami ilimlerin yanında Türkçe, Farsça ve Arapça öğretilir,
-Günlük ya da haftalık dualar okunur, zikirler yapılır.
-Eğitimi bitiren herkes mürid olamaz, birden çok tarikattan el alınabilir.
-Tekke eğitimi hayat boyu devam eder.
Tekkelere ait vakfiyelerde buraların oldukça sade bir yapılanmaya sahip oldu-

*Kendine özgü bir mimarisi olan tekke ve zaviyede genellikle mescit,dershane, semahane, türbe, çilehane, derviş odaları, selamlık (şeyh odası), harem, mutfak, kiler ve kahve ocağı gibi bölümler yer alır.
*Ribat, birçok unsuru bir arada toplayan kenarları duvarlarla çevrili tekke, han, kervansaray benzeri yapılardır.
* Kervansaray ve han, yolcuların rahat etmeleri için inşa edilen yerlerdir.
*Bir tür ticari örgütlenme olan Ahi ve lonca teşkilatlarını da önemli bir eğitim örgütlenmesi olarak saymak mümkündür.
*Kütüphaneler genelde vakıf eserleridir.
*Hafız-ı kütüp adındaki kütüphane görevlilerinin ilimle ilgilenen ve eğitimle ülfeti olan kişilerden seçilmesine özen gösterilmiştir.
*Osmanlı sarayında çocuk şehzadeleri yetiştirmek için Şehzadegân Mektebi vardı. Buradan aynı zamanda üst düzey devlet memurları da yetişirdi.
*Sarayda padişahın da katıldığı büyük âlimlerin konuşma ve müzakereleriyle gerçekleşen “huzur
dersleri” de klasik dönem Osmanlı eğitiminin önemli ve özgün uygulamalarından biridir.

KAHVEHANELER
*Kahve, bir içecek olarak 16. yüzyılda Arap diyarından İstanbul’a getirilmiş ve bu tarihlerden sonra da bugün kahvehane olarak bilinen kıraathaneler (okuma yerleri) ortaya çıkmıştır.
OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE ÖRGÜN EĞİTİM KURUMLARI

MAHALLE MEKTEPLERİ/ SIBYAN
*Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde farklı düzeylerde örgün eğitim kurumları vardır.
*Bunlar, Sıbyan/Mahalle Mektepleri, Medreseler, Enderun Mektebi ve özel ihtisas kurumları olan Darülhadisler, Darüttıplar, Darülmesneviler, Darülkurralar, Şehzâdegân Mektebi, Bâb-ı Âli Mektebi, Bâb-ı Defterdâri ve Askerî Okullardan oluşmaktadır.
*Osmanlı eğitim sisteminin ilk kademesi olan sıbyan mektepleri, mahalle mektebi, darü’t-ta’lim, mektep, mektephâne, muallimhâne, darü’l-ilm, beytü’tta’lim, küttâb gibi isimlerle anılmıştır.
*Bilinen ilk Osmanlı sıbyan mektebi, Sahn-ı Seman ve Tetimme medreseleriyle birlikte Fatih Sultan Mehmet zamanında yaptırılmıştır.
 *Sıbyan mektebi, hemen her mahallede bulunan, varlıklı kişiler tarafından yaptırılan, isteğe
bağlı olarak 5-7 yaşından 10-12 yaşlarına kadar kız ve erkek çocukların birlikte gittiği, temel dinî bilgilerin (ilmihal, Kur’an) öğretildiği eğitim mekânları dır. Bunun yanında
*Fatih, sıbyan mekteplerinde “adâb-ı muhasebe ve usûl-i tedris” bugünkü anlamda, tartışma metodu ve özel öğretim yöntemleri dersinin okutulmasını istemiştir.
*Çocukların mektebe getirildikleri ilk gün oldukça önemli görülür. Özellikle varlıklı aileler âmin alayı adı verilen gösterişli törenler yaparlardı.

MEDRESELER
*Medrese, ders okutulan yer anlamındadır. Burada ders okutana müderris
denilir.
*Medrese 1000’li yıllarda Gazneliler zamanında ortaya çıkmıştır.
*Ama bu tarihten önce de medreseye benzer kurumlar vardı. Peygamber Efendimiz zamanındaki
Eshâb-ı suffe, Abbasiler Dönemi’ndeki Beytü’l- Hikme ve Beytü’l İlm gibi
İbtidaî Mektep: Tanzimat döneminde açılan modern ilköğretim okullarıdır.
*Nizamülmülk devrinde medreseler hayli gelişti ve Nizamiye Medreseleri adıyla devlet kurumları hâline dönüştü.
*Dünya kültür mirası listesinde yer alan ve aslında bir ihtisas medresesi/ Darüşşifa olan Divriği Ulu Cami geçmişten gelen önemli  yapılar arasında yer almaktadır.
*Medrese denildiğinde mutlaka iyi bilinmesi gereken kurumlardan biri vakıflardır.
*Vakıf, insanların özel varlıklarını, servetlerini toplumun yararına olacak şekilde bağışlamalarıdır.
*Özel varlığını toplum yararına bağışlayan şahsa vâkıf denir.
*Vâkıf, bağışladığı servetin ne amaçla ve nasıl kullanılacağına, kimler eliyle (mütevelli heyeti)
ve hangi yetkilerle yürütüleceğine, gelirlerin nereden karşılanacağına dair bir belge yazar.
*Bu belgeye vakfiye ya da vakıfnâme denilir.

MEDRESELERİN AMACI VE OKUTULAN TEMEL İLİMLER
*İslami ilim ve eğitim kurumu olan medresenin temel amacı, İslam’ın temel inanç
ve amel hükümlerinin öğretilmesi, zamanın ve bölgenin şartlarına göre geliştirilmesi
ve günlük hayata uygulanabilmesi/uyarlanabilmesi için gerekli düzenlemelerin
yapılmasıdır.
İslami ilimler, iki kategoride ele alınabilir:
1. İslam’ın temeli olan Kitap (Kur’an-ı Kerim) ve Hadis (Sünnet)’ i anlayabilmek için gerekli olarak “araç dersler” (âlet ilimler)
2. İslam itikat (inanç) ve amellerinin özü olan temel ilimler: Bunlara ruhani
ya da Kur’an ilimleri de denilebilir. Bunların başında Usul-i Fıkıh, Hadis, Tefsir ve Kelam gelir.
*İlk Osmanlı medresesi 1331’de İznik’te eskiden manastır olan bir binanın Müderris Kayserili Davut’a verilmesiyle açılmıştır.
 *Sultan Yıldırım Beyazıt, kendi adına en çok medrese yaptıran padişahlardan biridir.
*İlk Darüşşifa ve ilk Darülkurra bu dönemde inşa edildi.
*Osmanlı eğitim ve medrese tarihinde en köklü değişimler Fatih Sultan Mehmed zamanında başlamıştır.
*Fatih Camii’ni yaptırdığında çevresinde Sahn-ı Seman ya da Semâniye Medreseleri adı verilen sekiz meşhur medreseyi kurmuş ve her birine meşhur âlimleri yerleştirmiştir.
*Bu medreselerin hemen yanında onlara talebe yetiştirecek daha alt düzeyde sekiz medrese daha inşa edilmiştir ki bunlara da Tetimme medreseleri denir.
*Bu dönemde medreseler yedi mertebeye ayrılmıştır. Bu ayrışma, medresedeki hocaların ve talebelerin aldıkları maaşa göre yapılmıştır:
1. Haşiye-i tecrîd (Yirmili) Medreseleri
2. Miftah (Otuzlu) Medreseleri
3. Telvîh (Kırklı) Medreseleri
4. Haric Medreseleri
5. Dâhil Medreseleri,Sahn-ı Seman Medreseleri
6. Altmışlı Medreseler
7. Altmış Üstü Medreseler.
*Kanuni Dönemi’nde Osmanlı medreselerinin en üst düzeyini teşkil eden Darüşşifa, Darüttıp ve Darülhadis gibi ilk ihtisas/uzmanlık medreseleri kurulmuştur.
*Müderrise yardımcı olan öğretim elemanına danişmend denirdi.
*Osmanlı klasik döneminde genel medreseler, öğrettikleri ilim bakımından iki ana kategoriye ayrı
lmıştır:
*Hâric Medreseleri ve Dâhil Medreseleri.
*Hâric Medreseleri:Burada ders veren müderrislere 20 ya da 30 akçe gündelik verildiği için
bunlara “yirmili” ve “otuzlu medreseler” de denir. Hâric medreseleri birçok
eyalet merkezinde bulunurdu.
*Dâhil Medreseleri: Kendi içinde, alt kategorilere ayrılan bu medreselerde temel
İslami ilimler ileri düzeyde okutulurdu.
*Giriş düzeyinde Hidâye, orta düzeyde Zemahşerî’nin Telvîh’inden Usul-i Fıkıh, ileri düzeyde de yine Zemahşerî’nin Keşşâf adlı eserinden Kur’an tefsiri okunurdu.
* Dâhil Medreselerinin üstünde ise Fatih’in kurduğu Tetimme ya da Sahn-ı Seman medreseleri yer alıyordu.
*Üst düzey medreseler genellikle İstanbul, Edirne, Bursa, Amasya, Konya, Kütahya,
Manisa, Halep, Şam gibi büyük şehirlerde toplanmıştı.

*Medreselerin en üst düzeyinden icazetnâme alan birisi kadı, müderris ya da
devlet katında başka bir memuriyete atanabilirdi.
 *Atamalarda en itibarlı yerler; İstanbul, Mekke, Medine, Bursa, Edirne, Halep, Şam, Kahire kadılıklarıydı.
*Dinî ve hukuki mesleklerde en üst noktalara gelenlere molla denirdi.
*Medrese talebelerinin yazma becerilerinin gelişmesi için haftanın bir günü yazmaya ayrılırdı ve o günde talebeler, kitaplarını kendileri kopya (istinsah) ederdi.
*Medrese talebelerinin öğrenme yöntemlerinden biri de konuyu daha iyi öğrenenlerin daha az bilenlere hocalık yapmasıydı. (Buna modern eğitimde tutoring ya da monitör yöntemi denilmektedir).
*Medrese talebeleri üç aylarda (Recep, Şa’ban, Ramazan) ya kendi memleketlerine
ya da belirledikleri bir başka yere tatile/hizmete giderlerdi. Bu usule cerre çıkmak denirdi.
*Medresenin esas unsuru, İslami ilimlerde yetki sahibi kabul edilen müderristi.
*Talebe yeterli bir süre ders aldıktan sonra uzmanlık belgesi, diploma anlamına gelen icazetnâme alırdı.
*Osmanlı âlimlerinin klasik/otorite kitaplara yazdıkları açıklayıcı,özetleyici ya da eleştiri
metinlerine şerh,haşiye, tahşiye ve talik denilir.
*Osmanlı âlimleri arasında Gazali’nin düşünceleri etkili olmuştur. Fahrettin Razî de çok etkisi altında kalınan bir âlimdir.
*Osmanlıların matematik dâhisi Musa Paşa’dır. Öklid ve Çagmîni üzerine kitaplar yazmış ve bu eserler
son dönemlere kadar okutulmuştur.
* Kadızâde, Uluğ Bey’in sarayına giderek rasathanenin yöneticisi olmuş ve astronomide çığır açıcı çalışmalar yapmıştır.
* Ali Kuşçu İstanbul’a davet edilmiş ve matematikte parlak bir çağ yaşatmıştır.
*Osmanlı medreselerinde felsefe eğitimine ancak İslami ilkeleri akli kanıtlarla pekiştirmeyi amaçlayan ilahiyat eğitime bir hazırlık olarak izin verilmiştir.
OSMANLI İHTİSAS MEDRESELERİ
DARÜLHADİSLER
*Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde genel medreselerin üstünde ihtisas medreseleri açılmıştır. Bunlardan biri Darülhadistir.
*Medreselerde Hadis ilmi zaten okutuluyordu.Ancak Hadisler üzerine daha derinlemesine yöntem, bilgi ve yorum odaklı eğitim bu medresede veriliyordu. Bu medreseler üst düzey medreselerden biridir.

DARÜTTIPLAR/DARÜŞŞİFALAR
*Osmanlı klasik döneminde üst düzey medreselerden biri de sağlık bilimleriyle ilgilenen Darüttıplardır. *Burada hem sağlıkla ilgili bilimler okutulur hem de halka Darüşşifada yani hastanede hizmet verilirdi.
DARÜLMESNEVÎLER
*Mevlana’nın temel eseri Mesnevi’yi farklı biçimlerde okumak ve yorumlamak için onun yolundan gidenlerin bir araya gelip eğitim aldıkları yerlere Darülmesnevî denmiştir.
DARÜLKURRÂLAR
*Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemek Müslümanlar için farz-ı kifâye olduğundan her devirde hafız yetiştirmeye önem verilmiştir.
*Hafızlık eğitiminin yapıldığı yerlere Darülkurrâ (okuma evi) denilmiştir.

KLASİK DÖNEMİN SONLARI VE OSMANLI MEDRESELERİNDE BOZULMA
*Medreselerin geri kalması ve çöküşü, bugüne kadar yazılanların ve söylenenlerin aksine, kendi iç sisteminden kaynaklanan bozuklukların değil, devlet ve toplumda meydana gelen ideolojik, siyasal, zihinsel ve sosyal değişmelerin bir sonucudur.

MEDRESELERİN BOZULMAYA BAŞLAMASINDA
* BİRİNCİ SEBEP, siyasetin ulemaya ve ilmî ortamlara müdahale etmesi ve onları denetim altına alma politikalarıdır.
*İKİNCİ OLARAK, ilimlerin bir bütün olarak öğrenilmesinde riyazi (matemetiksel) ilimlere olan ilginin azalması, hatta dışlanmasıdır.
*ÜÇÜNCÜ BİR SEBEP, medrese içindeki yükseltmelerde hatır, gönül, kayırma ve rüşvetin yaygınlaşması; hak etmeyenlerin itibar ve mevki elde etmeleridir.
-Klasik dönem Osmanlı uleması üzerine en iyi çalışmalardan birini yapan Madeline Zilfi’ye göre, 18. yüzyılda üst düzey ulema bürokrasisine İstanbul’da yaşayan belirgin 10 kadar aileden atama yapılmıştır.
- Bu uygulama, daha alt birimlere de yayılmış ve medresede müderris olmak neredeyse bazılarının tekeline geçmiştir.Bunun bir göstergesi olarak “beşik uleması” kavramı ortaya çıkmıştır ki bazı-
larının çocukları daha çocukken müderris ilan edilmiştir.
*DÖRDÜNCÜ BİR SEBEP, medreselerde ilmî çalışma yapanların dış dünyaya kapalı kalmaları
*BEŞİNCİ BİR SEBEP ise medrese talebeleri arasında baş gösteren disiplinsizlik ve ayaklanmalardır.

*Medreselerin bozulma biçimini, 17. yüzyıldan itibaren dönemin bazı duyarlı ilim adamları da gündeme getirmiş ve ilgilileri uyarmışlardır.
*Örneğin, Gelibolulu Mustafa Âli, Kâtip Çelebi ve Koçi Bey bunların başında gelir.
 Kâtip Çelebi medresede bozulmanın birinci nedeni olarak, akli ilimlerin (özellikle de hikmet (felsefe),
matematik ve astronomi gibi ilimler) çıkarılmasını saymıştır.
*Koçi Bey ise müderrisliğ e atama yöntemlerinde kayırma, rüşvet ve hatır-gönle yer verildiğini belirtir.

ENDERUN MEKTEBİ
*Osmanlı eğitim sisteminde medreselerden sonra en dikkat çeken eğitim kurumlarının başında Enderun Mektebi gelir.
*Enderun Mektebi II. Murat döneminde oluşmuş ve Devletin son zamanlarına kadar başarılı bir şekilde eğitim vermeye devam etmiştir.
*Temel özelliği, çok ayrıntılı ve özenli yapılan bir seçme ile Müslüman olmayan unsurların küçük yaşlardaki çocuklarının gönüllü olarak devşirilmesi ve İstanbul’da uzun bir eğitim sürecinden sonra devlete faydalı insanlar hâline getirilmesidir.

DEVŞİRME USULÜNÜN KURALLARI
*Daha çok Balkan şehirlerindeki Hristiyan ailelerin çocukları devşirilmiştir.
*Ortalama kırk haneden bir çocuğun alınması kurallardan biridir.
*Bir çocuğun devşirilebilmesi için, öncelikle ailenin gönüllü olması,
*Çocuğun Türkçe bilmemesi, İstanbul’a gelmemiş olması,
*Vücutça bir eksik yönünün ve sakatlığının olmaması, sağlam ve dirayetli olması,
*Bir mesleğinin olmaması, bir ailenin tek çocuğu ya da tek erkek çocuğu olmaması,
aranan temel şartlardan bazılarıdır.
MÜSLÜMAN AİLELERİN ÇOCUKLARI ÇOK UZUN SÜRE DEVŞİRİLMEMİŞTİR.
Bunun bazı sebepleri vardır:
*Birinci olarak, Enderun Mektebinde yetişecek çocuklar ileride sadrazam dâhil üst düzeyde devlet adamı olabilirdi. Müslüman ve Türk bir aileden gelen çocuğun saltanat iddiasında bulunması ve böylece devletin geleceğini tehlikeye düşürmesiihtimal dâhilindeydi.
*İkinci olarak, Osmanlı Devleti hiçbir zaman yalnızca Türklerin ve Müslümanların bir devleti değildi. Dolayısıyla Müslüman bir devletin üst kademelerinde gayrimüslim ailelerden kişilerin yer alması, onların aidiyet duygusu kazanmalarına, devleti daha çok benimsemelerine ve sadık olmaları na imkân tanıyacaktır.
*Üçüncü olarak ise Osmanlı devlet idarecileri yönettikleri toplumda bilgili, zeki, kabiliyetli ve farklı açılardan değerli insanları her zaman ön plana çıkarmışlar,gözetmişler, ödüllendirmişler, korumuşlar ve onlardan devlet ve toplum adına faydalanmışlardır.

*Örneğin Mimar Sinan Kayseri’den devşirilmiştir ve dünyanın sayılı mimarlarından biri olmuştur.
* Sokullu Mehmet Paşa, sıradan bir Hristiyan aileden alınarak İstanbul’a getirilip Enderun’da okumuş ve Osmanlı Devleti’nin büyük sadrazamlarından biri olmuştur.
*Enderun Mektebinden on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar toplamda, 79 Sadrazam (Başbakan), 3 Şeyhülislam, 36 Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) yetişmiştir.

On altıncı asırda Enderun’da yedi farklı bölüm vardı:
1. Küçük oda
2. Büyük oda: Bu iki koğuşa daha çok Galata, Edirne ve İbrahim Paşa Sarayları ndan mezun talebeler getirilirdi ve bunların temel görevleri ilim öğrenmek ve ilmî konularda uzmanlaşmaktı.
3. Doğancılar koğuşu: Burada kırk kişi vardı. Vazifeleri padişahın doğanlarına, şahinlerine, atmacalarına bakmak ve onları eğitmekti.
4. Seferli koşuğu: Padişahın resmî ve özel kıyafetleriyle ilgilenmek, onları temizlemek ve hazırlamaktı.
5. Kilerciler koğuşu: Burada bulunanlar padişahın yiyecek ve içeceğini hazırlar ve kontrol ederlerdi.
6. Hazine koğuşu: Burada bulunanların görevi, hazineyle ilgili işleri takip etmek ve korumaktı.
7. Has oda koğuşu: Burada yaklaşık olarak kırk beş kişi vardı. Görevleri, Padişahı n hizmetlerini görmek ve bunun yanında, Hırka-i Saâdet (Kutsal emanetlerin bulunduğu yer) odasını korumak ve burada yirmi dört saat Kur’an-ı Kerim okumaktı.

*Bu bölümlerin her birinden sorumlu lalalar (eğiticiler) vardır.
*Enderun’da bulunan Meşkhânede farklı müzik aletlerini çalabilen yetenekli müzisyenler yetişmiştir.
*17. yüzyılın sonlarına doğru  hatır gönül gereği hak etmeyen çocuklar Enderun’a alınmaya başlamıştır.
Bunun yanında eğitim sisteminde de bozulmalar meydana gelmiştir.
*II. Mahmut Dönemi’ne gelindiğinde artık Enderun, kendisinden beklenen nitelikli memurları
yetiştiremez hâldedir.
*Devlet yeni koşullara uyum sağlayabilecek memurları yetiştirmek için yeni/modern okullar açmak zorunda kalmıştır.
*Bunlardan en önemlisi 1868’de açılan Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)’dir.
*Enderun, II. Meşrutiyet Dönemi’nde (1909) artık hiçbir önemi kalmadığı için kapatılmıştır.

ASKERÎ OKULLAR
*Osmanlı merkezî ordusunu Kapıkulu Ocakları meydana getiriyordu.
*Kapıkulu Ocaklarının altında da Acemi Oğlanlar Ocağı vardı.
*İlk önceleri tamamıyla gayrimüslim tebaadan daha sonraları da kısmen Müslümanlardan devşirilen
çocukların ilk getirildiği mektep burasıydı.
*Eğitim sonrasında en yetenekli olanlar Enderun Mektebi için ayrılır, diğerleri de Yeniçeri Ocağına geçerlerdi.
*İlk olarak I. Murat devrinde başlayan Acemi Oğlan Mektebi daha sonra çoğaldı.
* Meşhur Acemi Oğlan Mektepleri şunlardır: Gelibolulu Acemi Oğlanlar Mektebi (Gelibolu’da), Edirne Sarayı (Edirne’de), Eski Saray (Beyazıt’ta), Eski Saray (Topkapı Sarayı’nda), İbrahim
Paşa Sarayı (Sultanahmet Meydanı’nda), İskender Çelebi Sarayı (Küçükçekmece’de), Galata Sarayı (Galatasaray Lisesi’nin yerinde).

*Osmanlı askerî eğitiminde farklı mesleklerde uzman yetiştirmek için birçok alt
bölüm vardır. Bunlarınbaşlıcaları şunlardır:
*Mehterhane: Askerî müzik eğitiminin verildiği yerdir.
*Cambazhane: Saray ve ordu için gerekli olan cambaz ve hokkabazları yetiştirirdi.
*Tophane: Top döküm ve yapımıyla ilgilenen askerî sınıfı yetiştiren okuldur.
*Humbarahane: Havan topuyla ilgili uzmanların yetiştiği okuldur.
*Tüfekhane: Tüfek yapımıyla ve atıcılığıyla ilgilenen askerî okuldur.
*Kılıçhane: Askerlerin ihtiyaç duyduğu kılıç ve diğer kesici savaş aletlerini yapan ve kullanımını talim eden okuldur.

OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE ÖNDE GELEN EĞİTİMCİ VE AHLAKÇILAR
*Klasik dönem Osmanlı medreselerinde,  önemli eserler yazmış âlimler yetişmiştir.
Bunların başında,
*Davud-ı Kayserî, fieyh Bedreddin, Molla Fenâri, İbn Melek İzzettin Abdüllatif, Hızır Bey, Molla Husrev, Hocazade Muslihiddin Mustafa, Sinan Paşa, Ali Kuşçu, Molla Lütfi, Müeyyedzâde Abdurrahman, Müftü Ali Cemalî, İbn Kemal, Kınalızâde Âli, Taşköprülüzâde, Celalzâde Salih, Ebussuud Efendi gibi âlimler gelmektedir.

*Medresede okutulan temel kaynaklar Arapça olduğu için, Arapça öğrenmek şarttı. Buna karşın dersler Türkçe okunur, eğitim Türkçe yapılırdı.
* Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da belirttiği gibi, Türkçenin korunması, gelişmesi ve zenginleşmesi medrese sayesinde mümkün olmuştur.
*Klasik şark edebiyat ve ahlak dünyasının temel eserlerinden Keykavus’un Kabusnâme’si,Sadi’nin Gülistan ve Bostan’ı Osmanlı medreselerinde uzun süre okutulmuştur.
*Amasyalı Hüseyinoğlu Ali’nin 1453’te yazdığı Tarîkü’l Edeb ve Ispartalı Kınalızâde Ali’nin 1564’te yazdığı Ahlâk-ı Âlâi önemli eserlerdir.
* Bu iki eser yüzyıllarca bütün medreselerde okutulmuş birer ahlak kitabıdır. Bu yönüyle 18. yüzyılın büyük eğitim filozofu J. J. Rousseau’nun Emile’iyle benzer noktaları çoktur.
*15. yüzyıl mutasavvışarından Hacı Bayram Velî ve Yazıcıoğlu Ahmed ve Mehmet de gerek öğretileri gerekse eserleriyle klasik dönemin önemli simalarıdır.
*17. yüzyılın eğitim, bilim, kültür, sanat ve siyaset sahaları bakımından zikredilmesi gereken en önemli şahsiyeti şüphesiz Avrupalıların Hacı Halife lakabıyla tanıdıkları Kâtip Çelebi’dir.

*Klasik dönemin önemli ahlakçılarından biri de en önemli eseri Künhü’l-Ahrar olan tarihçi, şair, devlet adamı Gelibolulu Mustafa Âli’dir. Medreselerin bozulması söylemini en çok pekiştirenlerin başında gelir.
*Bundan sonra ise devletin gerileme nedeninin temel sebeplerinden biri olarak medreseleri gören Koçi Bey gelir. O da IV. Murat’a sunduğu meşhur Koçi Bey Risalesi’nde dönemin eğitim uygulamaları
nı eleştirmiştir.
*Aynı zamanda devletin resmî tarihçisi de olan Naima ve Atâî’nin eserleri sadece kronolojik bir eser değil, dönemin eğitimini, müesseselerini ve âlimlerini ve diğer eğitim gelişmelerini anlatması bakımından önemlidir.
*Şair Nabi’nin oğlu için yazdığı Hayriye, tam bir maarif ve ahlak klasiğidir.
*Halk arasında çok okunan kitaplardan biri olması bakımından Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnâme eseri de Osmanlı eğitim klasiklerinden biridir.

OSMANLI’YA MATBAANIN GELMESİ VE İBRAHİM MÜTEFERRİKA
*Osmanlı devlet ve toplumunun modernleşme sürecine girişinde önemli adımlardan biri, İbrahim Müteferrika  marifetiyle matbaanın getirilmesi ve ilk defa Müslüman biri tarafından kitap basımının yapılmaya başlanmasıdır
 *İbrahim Müteferrika 1728’de ilk eserini, vefatına kadar da, 17 kitap (23 cilt) basmışsa da 1890’lara kadar seri kitap basımcılığında ciddi gelişme yaşanmamıştır.
*Matbaanın geç gelmesinin bir nedeni varsa o da büyük Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık’ın da belirttiği gibi, “o dönemde geniş halk kitlesinin okuma yazma bilmemesi ve din dışı konulara ilgi duymamasıdır.”
*Müteferrika, Tarih, Coğrafya, Lügat, Tıp, Hikmet (felsefe), Hey’et (astronomi),
Mesâlik (Meslek) ve Memâlik (Coğrafya) kitapları basmıştır.
*İlk basılan kitabın medrese talebeleri arasında sıkça kullanılan bir sözlük (Cevheri’nin Vankulu
Lügati) olması önemlidir.

OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE AZINLIK VE YABANCI OKULLARI
*Osmanlı Devleti, kuruluşundan sonuna kadar, hiçbir zaman sadece Müslümanların bir devleti olmamıştır.
*Hristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Süryaniler, Yezidiler gibi gayrimüslim unsurlar
devletin tebaasını oluşturmuştur.
*Osmanlı tebaasından olan bu cemaatlerin açtıkları okullara azınlık okulları denir.
*İstanbul’un fethinden önce faaliyet gösteren Rum okulları fetihten sonra faaliyetine devam etmiştir. Bunlar arasında Fener Rum Mektebi yüksek düzeyli bir okuldu
*Buradan yetişenlerden bazıları saraya tercüman (dragoman) olarak alınırdı.
*Ancak II. Mahmut Dönemi’nde ihanet ettikleri, isyancılarla iş bilirliği yaptıkları suçüstü anlaşılınca devlet kendi Tercüme Bürosunu kurdu
*Osmanlı klasik ve modern dönem eğitiminin en önemli sorunlarından biri yabancı okullarıdır.
 *İlk yabancı okul 1583’te Galata’da Fransız Cizvitleri tarafından açılmıştır.  Bu tarihte5 Cizvit rahip İstanbul’a gelmiş ve Saint-Benoit kilisesine yerleşerek, burada
*Yine Fransızlar tarafından Galata’da Saint-Georges kilisesinde ikinci bir yabancı okul daha açılmıştır.
*II. Mahmut Dönemi’nden itibaren ise yabancı okul sayısı çığ gibi büyümüştür.
*Osmanlı topraklarında tebaası olmadığı halde yabancı  devletlerin misyonerlik amaçlı açtıkları okullara yabancı okulları denmiştir.
*Protestan misyonerler öncelikl iolarak Ermenileri kendilerine hedef kitle olarak belirlemiştir.

*Amerikalılar Merzifon, Tarsus, Harput ve İstanbul’da okullar  açmışlardır.
* Bunlar arasında daha sonra Boğaziçi Üniversitesine dönüşecek olan Robort Kolej’in büyük bir önemi vardır.






EĞİTİM TARİHİ 5.ÜNİTE ÖZET

DÜNYADA MODERN EĞİTİMİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

*19.yüzyılda önce Fransa ve Prusya, dünyanın diğer ülkelerine model olmuş,  Daha sonra Amerika, son yıllarda da Şnlandiya model ülke hâline gelmiş ve başka ülkeler tarafından dikkatli şekilde incelenmiştir.
* Bu süreç içinde Rusya, Batı eğitim sistemlerini dikkatli bir şekilde kopya etmiş, Türkiye Fransa’yı, Japonya önce Prusya’yı sonra da Amerika Birleşik Devletleri sistemini aynen uygulamaya çalışmıştır.
*Okul kuruluş sistemi: Anaokulundan doktora derecesine kadar okulların sürelerini ve geçişleri
gösteren grafiksel yapı.

MODERN EĞİTİM SİSTEMLERİNİ HAZIRLAYAN VE DÖNÜŞTÜREN FAKTÖRLER

*Toplumsal Değişim
Modern eğitim sistemlerinin oluşmasında etkili olan toplumsal faktörleri şöyle sı-
ralayabiliriz:
• Katolik kilisesine bağlı Avrupa toplumunun Reformasyondan sonra parçalara ayrılması ve her cemaatin kendi grubunu düzen ve kontrol altında tutmak için eğitim faaliyetlerinden yoğun olarak yararlanması,
• Dinî toplulukların dışında her ulusun kendi dil, edebiyat ve kültürünü geliştirerek milliyetçi duyguları yükseltmesi ve ulus-devletlerin ortaya çıkışı,
• 18.yüzyıl ortalarından itibaren “aydın despotizmi” denilen sert bir yönetimle modern devletlerin kendi halklarını biçimlendirmeye çalışması ve bunun için zorunlu eğitim, zorunlu askerlik, nüfus ve vergi takibi gibi sistemleri kullanması,
• 16. ve 17.yüzyıllarda dini çatışmaların ortadan kaldırılmasında modern devletlerin eğitimi bir araç olarak kullanmaları; bunun için merkezî bir laik yönetim, bilim ve kültür dersleri bakımından zengin bir ders programı ve sistematik bir teftiş sisteminin kurulması,
• Ulus devletin, dinî farklılıkları, bölgeciliği, feodalizmi, göçmen ve azınlıkları kaldırmak

*19.yüzyıl sonlarında anayasal devletlerde sosyal bir hak olan eğitim, 20.yüzyılda insan sermayesinin kalitesini artıran bir sistem olarak görülmeye başlandı.
*Devletler, sosyal, ekonomik, askerî ve siyasi alanlarda eğitimi o kadar etkin kullanmaya başladılar ki her devlet, âdeta bir eğitim devleti veya eğiten devlet (educating state) oldu.

*Ekonomik Değişim

*14.yüzyılda para ekonomisinin ortaya çıkışı, feodalizmin köylü kesimini rahatsız etti.
*Sanayileşme zamanla geleneksel toplum yapılarını, yönetim biçimlerini ve eğitim sistemlerini derinden etkiledi. Eğitimin geniş halk kitlelerine yayılmasında en önemli faktörlerden biri, ekonominin yetişmiş insan gücü ihtiyacı oldu.

*Bilimsel Ve Teknolojik Değişim

*Haçlı Seferlerinin ardından Avrupa’da üniversitelerin kurulması, Arapçaya çevrilmiş ve geliştirilmiş Yunan biliminin üniversitelerde okutulması,
* Hümanizm ve Rönesans hareketleriyle Hristiyanlık öncesi kültürlerin keşfi,
*kilisenin insan düşüncesi üzerindeki baskısının azalması
*coğrafi keşifler sonucu dünyanın başka bölgelerinin tanınması Avrupa düşüncesinde bir uyanış başlattı.

*Galileo ve Kepler’in buluşlarının ortaya çıkardığı yeni bir düşünme dönemi, bilimsel araştırma dönemi başladı.
*Francis Bacon, bilge kişilere fildişi kulelerinden çıkıp “Allah’ı n ikinci kutsal kitabı” olan tabiat anayı incelemeleri çağrısını yaptı.
*19.yüzyıl başından itibaren Almanya’da Von Humboldt ve Schleiermacher’in başlattığı bilimsel üniversite döneminde, üniversitelerin bilimsel araştırma yapıp bunları öğrencilere öğretmeleri yolu
benimsendi.

*Ulus devlet: Yönettiği topraklardaki halkı tek bir ulusun kültür ve hedeşerine göre, tek dil ile eğiten; diğer etnik azınlıkları baskılayan devlet modeli.

*Politik Değişimler

*Eğitim sistemlerini etkileyen politik değişmelerin başında kilise baskısından kurtulmuş krallıkların ve modern demokratik ulus devletlerin kuruluşu gelir.
*A. Smith, Milletlerin Refahı (Wealth of Nations) adlı eserinde bir eğitim devletinin olmasını ve eğitimin hem bireyin hem de devletin refahını artırması gerektiğini,
*A.Comte da devletin toplumdaki parçalanmayı gidermesi gerektiğini savundu.
*E.Durkheim, modern eğitimin toplumu en üst düzeyde tektipleştireceği (homogenious) konusunda uyarılarda bulundu.
*J.Locke, D.Hume, J.-J.Rousseau, Humboldt ve Herder gibi düşünürler ise eğitimin amacının birey olarak insanı eğitmek, onu centilmen, hümanist ve özgür bir birey hâline getirmek olduğunu savunmuşlardır.
*Reformasyon: Alman din adamı Luther’in başlattığı ve Avrupa halklarının çoğunu Roma Katolik
Kilisesinden ayıran dini hareket.

*Eğitim Düşüncesindeki Değişimler

*Eğitim düşüncesindeki temel değişim, önce öğretim metodu alanında ortaya çıktı.
*Bu alanda Ratke ve Comenius’un çağdaş dil eğitimine de etki eden önemli metodolojik çalışmaları oldu.
*Öğretim sanatının temel yasalarını ortaya koyan J.Amos Comenius’a göre herkese her şey öğretilebilir; bunun için de bilgiyi öğretilebilir hâle getirmek gerekir.
* Montaigne ise mekanik düşünce ve otoritelere karşı çıktı.
*Herder, eğitimin özgür insanın doğasını, onur ve güzelliğini ortaya çıkarması, okulda doğaya, tarihe ve
akla (soyutlamaya) önem verilmesi görüşünü savunuyordu.
*Alman eğitimci Salzmann, “Dünyadaki yoksulluk ve sefaletin önde gelen nedenlerinden biri, yanlış eğitimdir” diyordu. Salzmann, bedensel cezayı yasakladı. Real konulara ağırlık verdi, derslerin açık ve
anlaşılabilir olmasına dikkat etti
*Pestalozzi’nin yanı nda yetişen yüzlerce Alman idealist,Almanya’da modern bir ilköğretim
ve halk eğitimi sisteminin kurulmasında çok etkili oldular.
*John Locke, eğitimi deneysel psikoloji üzerine kurmaya çalıştı.
*Francke, eski Yunan ve Roma klasiklerini okutmayı reddederek modern öğretim konu ve metotlarını kullanmaya başladı.
*Wolff yeni matematik ve doğa bilimlerine ve araştırmalarına dayanan, dinî otoritelerin inanç temelli eğitimine karşı, ussal düşünmeyi (Rasyonalizmi) esas alan bir eğitim felsefesi oluşturmaya çalıştı.
*“Aydınlanma ve Eğitim Yüzyılı” denilen 18.yüzyılda eğitimin sekülerleşmesi fikriişlendi
*Öğretmenlerin din adamı olmamasını (lay teacher), eğitimin devletin işi olmasını istediler; devletin vatandaşlarını eğitme hakkının olduğunu savundular (devletin çocukları).
*19.yüzyıl eğitim reformlarına ilham veren Rousseau’nun Emile adlı eseri, Kilisenin
yüzlerce yıllık egemenliğine yapılmış en kuvvetli hücum oldu.
*Bilim adamları sadece bilimsel araştırmalarda tabiata dönüşü desteklerken, Rousseau eğitimde,
sanatta, edebiyatta da tabiata dönüşü sağladı.

MODERN EĞİTİM SİSTEMLERİNİN KURULUŞU
*Avrupa’da ilk kapsamlı eğitim hareketi ilköğretim alanında Reformasyon ve Karşıt Reform hareketleri sırasında kiliseler tarafından tüm halkın, kadınların, yetimlerin vs dinî öğretime alınması şeklinde ortaya çıkmıştı.
*Schulzwang: dinî amaçlarla da olsa bir okula gitme zorunluluğudur,
*1787’de Prusya’da Oberschulkollegium adıyla devlete bağlı ilk eğitim bakanlığı kuruldu.
*Abiturientenprüfungen: Ortaöğretim öğrencilerine bitirme sınavlarıdırkondu.
*Almanya’da 1794 tarihli Allgemeine Recht adlı yasa, devleti eğitim işlerinde mutlak
söz sahibi yaptı. Kanunda “Okullar ve üniversiteler gençlere faydalı ve bilimsel bilgiler
vermek için kurulmuş devlet kurumlarıdır. Bütün kamu okulları ve eğitim kurumları
devlet denetimi altındadır” ifadesi yer alıyordu.

*Fransa’da ise merkezî eğitim yönetimi 1806 tarihli Université Impériale yasası ile kurulmaya başlandı.
*Devlet okullarına école publique, cemaat okullarına da école libre deniyordu.
*Eğitimin etkileyen kademelendirme Fransız İhtilali’nden sonra yapılmaya başlandı.
* Bugünkü okul kuruluş sisteminin tasarlanması Condorcet Raporu’na dayanır
*Condorcet Raporu’nda eğitim kademeli olarak düzenlenmişti: İlkokullar, ortaokullar, enstitüler ve liseler .
*Finlandiya’da 6-7 yaşları kindergarten yılları olup bunun üzerine 9 yıllık zorunlu ilköğretim vardır.

*Okulöncesi Eğitim

*Bir yetiştirme yurdundan ziyade okul tarzında açılan ilkokul öncesi eğitim kurumu 1816’da Robert Owen’ın İskoçya’da açtığı okul idi.
*2013’de de Başkan Obama bütün dört yaş çocuklarını okulöncesi eğitimin içine aldı.

*İlköğretim

*Bütün dünyada artık zorunlu hâle gelmiş bir temel eğitim kademesidir. Genellikle 6-7 yaşlarından 13-14 yaşlarına kadar devam eder. İlköğretimin bitiş yaşı ülkeden ülkeye 2-3 yaş farklılık gösterir.
*Modern eğitim sistemlerinin kuruluşunda öğretmenliğin, din adamlarının ikinci görevi olmaktan çıkarılıp ayrı bir meslek hâline getirilmesi önemli rol oynadı.
*Öğretmen yetiştirmede ve kolejlerin geliştirilmesinde Cizvitler (Jesuiten), Charles
Démia ve La Salle önemli rol oynadı.
*20.yüzyılda bütün ülkelerde öğretmen yetiştirme alanında ciddi reformlar yapıldı ve en
son üniversitelere bağlı Öğretmen Yetiştirme Merkezleri veya Enstitüleri(Lehrerausbildungzentren,
Instituts Universitaires de Formation des Maîtres) kuruldu.
*Amerika’da Hiçbir Çocuk Geri Kalmasın (No Child Left Behind) Yasası (2001), programların standartlaştırılmasını teşvik etmiştir.
*1965’te Amerika’da yasal olarak ilk ve orta öğretimde uygulanması öngörülen standart başarı ölçme testleri, 1990’lı yıllarda bütün ülkelerde yaygınlaşmıştır
*İlköğretim programlarının bütün dünyada standart hâle gelmesinde PISA, TIMMS gibi
uluslararası değerlendirme sınavları da önemli rol oynamıştır.

*Ortaöğretim

*Ortaöğretim sistemi, Batı uygarlığında genellikle “yüksek okullar” (high school) olarak bilinir.
 *Latin okullarının üstündeki okullara, Klosterschule, gimnazyum, lise, pädagogium, bilgin okulu (Gelehrtenschule) gibi adlar veriliyor ve hepsi birden yüksek okul sistemi (Höheres Schulwesen) olarak adlandırılıyordu.
*16. yüzyılda okullarda dil eğitimi egemen olup 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim
eğitimi de kendini göstermeye başladı.
*16. yüzyılda hümanist derslerin verildiği ve bilgin dillerinin öğretildiği bir okul olarak ortaya çıkan gimnazyum, 19. yüzyılda resmen üniversiteye hazırlık okulu olarak kabul edildi.
*Devlet tarafından kurulan ilk ortaöğretim düzeni Saksonya’nın Prens okulları (Fürstenschule) idi.
*Fransa da, Yeni liseler Cumhuriyet vatandaşlarını yetiştirecek, laik, millî, bilim dersleri verilen okullar olarak kuruldu.
* Liseler Napolyon tarafından memur ve subay çocuklarıyla üst sınıfın erkek çocukları için kurulmuştu.
*1808’de Napolyon liselerde kız öğrenci bulunmasını yasakladı.
*Bu okullarda yarı askerî bir eğitim düzeni kurdu.
* Napolyon burada ordudaki düzenin aynen resmî eğitim kurumlarında da kurulmasını istiyordu. Bu, akademik unvanlara ve kıyafetlere kadar yansımıştı.
*Napolyon’un bu girişimleriyle Fransa, dünyada devlet tarafından merkezî bir ortaöğretim
sistemi kuran ilk ülkelerden biri oldu.

*Amerika’da  Kamuya açık ilk parasız resmî ortaöğretim okulu 1821’de Boston’da açıldı.
*Amerika’da 1899’da bir Üniversiteye Giriş Sınavı Kurulu kuruldu.
*Bundan yaklaşık seksen yıl sonra Amerika Tehlikede Bir Ulus (A Nation at Risk, 1983) adlı Rapordan sonra ortaöğretim programlarındaki dağınıklığı standartlaştırmak için bütün eyaletleri kapsayan millî
ders programları (National Curriculum) yayınladı,
*National curriculum: Bütün eyaletlerde geçerli ve zorunlu olan, her derste asgari verilmesi gereken konuları belirleyen ders programı.
*20.yüzyılda ortaöğretim okulları 3 yıl ortaokul (junior high school) ve 3 yıl lise (senior high school) olarak düzenlendi.
*Bazı ülkeler lise öğretiminde öğrencileri farklı dallara ayırıp (bifurcation) farklı program uygularken, bazı ülkeler de hem farklı program hem de farklı öğretim süresi ile farklı belgeler vermeye başladılar.
*Almanya’da gimnazyumu bitirmenin 19.yüzyıldan beri Abitur veya Olgunluk Sınavı adıyla uzun bir geçmişi vardı.
* Fransa’da A tipinden H tipine kadar değişik programlarla değişik bakaloryalar verilirken,
*İngiltere’de ortaöğretim eski public school’lardaki alt ve üst ayrımlarına uygun olarak 6 yıllık ortak eğitimin üstüne 1-2 yıl daha öğrenim görerek farklı belgeler alırlar. Bunun yanında A-level, International Baccalaureate veya Cambridge Pre-U gibi yüksek kaliteli mezuniyetler de vardır
*Amerika ve İngiltere’de çocuklara resmî programı evde uygulayan ev okulculuğu (homeschooling)
sistemi de bir hayli gelişmiştir.
*Gelişmiş ülkelerde zorunlu öğretim süresinin uzatılması, ortaöğretime daha yoğun bir öğ-
renci akışını sağladı ve bir eğitim patlaması yaşandı.
*Abitur: Orta Çağ’dan beri gelen, genelde Olgunluk Sınavı da denen ve üniversiteye giriş hakkı tanıyan lise bitirme sınavı.
*Ortaöğretimin yakın zamanlara kadar (bazı ülkelerde hâlâ devam eden) iki görevi vardı: Üniversiteye öğrenci hazırlamak ve mesleki eğitim vermek.
*Meslek eğitimi hakkında önemli kararlar 2.Dünya Savaşı’ndan sonra alınmıştır.
*O zaman meslek okulları (Berufsschule) ile teknik okullar (Fachschule) diye iki grup oluştu. Bunun ikisinin karmasından uzman meslek okulları (Berufsfachschule) ortaya çıkıyordu.
*Mesleki ortaöğretimin eğitim+çıraklık şeklinde mi, yoksa okul+staj şeklinde mi olması gerektiği hep tartışıldı.

*Yükseköğretim

*Orta Çağ üniversiteleri, Bologna ve Paris Üniversiteleri modelinde kurulmuştu.
*Fransa’da 1530’da yeni disiplinlere kapıyı açmadığı için Kral I.François “Collège de France”ı kurmuştu.
*Üniversiteyi yeniden yapılandırma yerine önemli meslekler için farklı okullar kuruldu: Yol ve Köprü Mühendisleri Kraliyet Okulu (École royale des ponts et chaussées, 1747) Mézière Mühendislik Okulu
(École du Génie, 1748), 1764’te Paris Askerî Okulu gibi.

 *19.yüzyılda Alman akademisyenler, araştırma, öğretim ve modern toplum ihtiyaçlarıyla
uğraşırken; Fransız akademisyenler şüphecilik, ateizm gibi Fransa’yı anarşi ve despotizme
sürükleyen konuları tartıştılar.
* Halle Üniversitesi, Aydınlanma Hareketinin başlangıç noktasıdır. Halle, ilk modern üniversite, Almanya’daki ilk öğretim hürriyeti (Lehrfreiheit) hareketi idi.
*Büyük okullar (grandesécoles): Fransa’da sayıları 250’yi bulan üniversite dışındaki çok saygın
yükseköğretim kurumları.
*Almanya’da üniversite hocalarının esas vasıflarından biri, bilimsel çalışmalar yapmak olmuştu. Bu görüş, 19.yüzyıl başlarında Humboldt’ta “Bilim vasıtasıyla eğitim” (Bildung durch Wissenschaft) sloganına dönüştü.
*Alman üniversite modelinin temel özelliği, araştırma ile öğretim arasında sıkı bağlar kurması,
bilim yoluyla eğitim idi. Bilimsel araştırma, öğretimin üzerinde yer alıyordu.
*Alman modeli, bilginin faydacı ve ekonomik uygulamalarına aldırmadan, sadece doğruyu
arayan bir akademik özerklik modeli oldu. Saf araştırma temelli bir üniversite modeli idi.
*Fransız modeli ise merkezî siyasi otoritenin gözetim ve denetiminde pratik ve uygulamalı
bilimlere ağırlık veren, politeknik tipi üniversite modeli idi.
*İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan üniversitelerinin altın çağı başladı. Yükseköğretim, savaş sonrası Amerika’sının en başarılı sanayii oldu.
*1999’da Bologna süreci imzalandı ve Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturulmaya başlandı.Geleneksel “doçentlik” (Habilitation) kaldırıldı, yardımcı doçentlik (Junior professorship) sistemi kuruldu.
*Uluslararası öğrencileri çekebilmek ve bilimsel araştırmalarda öne geçebilmek için her
ülke bir seçkin üniversiteler (Elitenuniversitäten) grubu oluşturmaya başladı.

*Ivy League(Sarmaşık Birliği), ABD’nin kuzeydoğusundaki sekiz vakıf üniversitesinin (Brown, Columbia, Cornell, Harvard, Princeton, Pennsylvania ve Yale Üniversiteleri ile Dartmouth Koleji)
oluşturduğu birlik idi.
*1911’de Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Sorbon çevresinde bir Fransız “Ivy league”i yaratmak için Mükemmellik Girişimi (Initiatives d’Excellence, Idex) adlı bir plan hazırladı.
*Dünya çapında meşhur 7-8 üniversiteyi bir araya getirerek bunları özel olarak desteklemek istiyordu. “Sorbon League” denilen bu oluşuma büyük okulların bazıları ve büyük araştırma merkezleri (NCSR) katılacaktı; oluşum hâlâ tamamlanamadı.
*Akreditasyon: Her meslekte ve öğretim kademesinde çağdaş standartları belirleyerek, öğretim
kurumlarını izlemek ve kredilendirmek (ekonomideki kredi değerlendirmekurumları gibi).

MODERN EĞİTİM SİSTEMLERİNİN BUGÜNKÜ TEMEL ÖZELLİKLERİ VE SORUNLARI

*Son yıllarda hızla gelişen bir okulöncesi eğitim alanı ortaya çıkmaktadır.
*İlköğretim düzeyinde zorunlu öğretim neredeyse tamamen çözülmüştür.
*İlköğretimin ne kadar süreceği tartışılmaya devam ediyor.
* Bunun üstündeki ortaöğretim kısmının da zekâ ve çalışmaya göre mi ilgi-yeteneklere ve mesleklere
göre mi düzenleneceği de kesin belirlenmiş değildir.
* Eskiden “seçkin” (elit) eğitimi olarak görülen lise ve üniversite eğitimi, kitle eğitimi hâline gelmiştir.
*Bu durumda ortaöğretimde yönlendirme (orientation) bir sorun olmaya başlamıştır.
* Öğrencilerin yeteneklerine göre seçilerek ortaöğretim seviyesinde gruplara ayrılması ve farklı eğitimler verilerek yükseköğretim kurumlarına ve mesleki eğitime yönlendirilmesi
tartışmaları hâlâ devam ediyor.
*Türkiye’de 4+4+4 sistemi dolayısıyla eğitim bilimine uygun tartışma yapılamadığı için, çağdaş ülkelerdeki sistemler iyi anlatılamamıştır.
*Kızların ilk ve ortaöğretim sorunu, 19.yüzyılda çözümlenmeye başladı
*Bütün dünyada bir testle ölçme hareketi (testing movement) giderek yayılıyor.
*Buna karşı çıkan eğitim grupları da (Movement Against Standardized Testing, The National Anti-Testing Movement) ortaya çıkıyor. Test alışkanlığının eleştirel düşünceyi engelleyeceği hakkında ciddi kaygılar vardır.
*1957 Sputnik şoku (Sovyetler Birliği’nin uzaya ilk insanı göndermesinden sonra Amerika’da yaşanan şok ve ardından eğitim programlarında reform yapılması ve devlet desteği sağlanması) gibi son zamanlarda bir de PISA (Programme for International Student Assessment) şoku yaşanıyor.

*2001’den itibaren OECD işbirliğinde yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA’da gelişmiş ülkeler geri sıralarda kalınca, toplantı üstüne toplantı, karar üstüne kararlar alarak eğitim
sistemlerini ve programlarını değiştirmeye başladılar.

*1996’dan beri yapılan Uluslararası Matematik ve Fen Bilgisi Çalışması TIMMS sonuçları da ülkelerin eğitim reformu yapmalarındaki bir başka etken olmuştur.

*Üniversitelerin hemen her alanda yüzbinlerce mezun vermesi,  Kendi öğrenim gördükleri alanda kaliteli iş bulamayınca, özellikle fen, edebiyat ve öğretmenlik dallarında binlerce işsiz genç eğitilmiş proleterya kavramını ortaya çıkarmıştır.

*Amerika ve İngiltere, dünyada en yeteneklileri toplama savaşına (war for talents) giriştiler. *Almanlar da bu beyin göçüne (braindrain) katıldılar.
*Amerikan üniversitelerinin beyin kazanma (braingain) çalışmaları çok çekici durumdadır.



EĞİTİM TARİHİ 6.ÜNİTE ÖZET

YAKIN ÇAĞ’DA OSMANLI VE DİĞER İSLAM DEVLET VE TOPLUMLARINDA EĞİTİM

*Yakın Çağ: 1789 Fransız Devrimi ile başlayıp günümüze kadar devam etmektedir.
Bazı Türk tarihçileri ise Yakın Çağ’ı, Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecine girdiği 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlatmaktadır.
*20. yüzyıla girerken dünyada Osmanlı Devleti ve İran dışında bağımsız İslam devleti kalmamıştı.
*Mısır, Osmanlı’ya bağlı özerk bir devlet iken İngiltere tarafından işgal edilmişti.
*Hindistan, İngiltere’nin; Kafkasya ve Türkistan Rusya’nın egemenliği altındaydı.
*Afrika’daki İslam ülkeleri de Osmanlı egemenliğindeki Libya hariç Avrupa devletlerinin sömürgesiydi.
*Çevre ülkeleri: İktisat tarihi literatüründe ekonomik bakımdan geri kalmış veya geri bırakılmış ülkeler için kullanılır. Bu nedenle sanayileşmiş Batı ülkeleri de merkez ülkeleri olarak adlandırılmaktadır.
*Modernite:
*Modernite, felsefi olarak Aydınlanma Çağı’na, siyasi olarak Fransız Devrimi’ne ve ekonomik olarak da Sanayi Devrimi’ne dayanmaktadır.
* Akılcılık, bilimcilik, millî egemenlik ve laiklik, modernitenin temel değerleri olup sanayileşme, kentleşme, bürokratikleşme, ulus devlet ve demokrasi ise onunla birlikte gelişen bütünleyici değerlerdir.
* “Modernlik” ve “çağcıllık” anlamında bir isim olan modernite, akılcı ve bilimci karakteri dolayısıyla devlet ve toplum düzenini değiştirmekten yanadır.

*Modernleşme “çağdaşlaşma” ve “yenileşme” sözcükleriyle aynı anlamda kullanılmaktadır.Batının etkisiyle meydana gelen değişme ve yenileşmelerin tamamını veya her birini ifade etmektedir.
*Modern eğitim ise modernitenin temel değerlerine göre yapılandırılmış eğitim olarak tanımlanabilir
*Osmanlı Devleti, Japonya, Mısır ve İran gibi modernleşme tecrübesi yaşayan ülkelerde işe askerî eğitimle başlanmıştı.

YAKIN CAĞ’DA OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİ
*Eğitimde yeniden yapılanma Sultan II. Mahmud Devri’nde tamamlanmıştır.,
*Geleneksel eğitimin yanında modern eğitimin gelişmesiyle birlikte Müslüman tebaa ve devlet bürokrasisi için hizmet üreten eğitim kurumları iki alt sistem içinde yer almıştır olup bu yapı ikili sistem olarak adlandırılabilir.
*Fakat İmparatorluktaki bütün eğitim kurum ve faaliyetlerini kapsayan yapı çoklu sistem olarak nitelenebilir.

TANZİMAT ÖNCESİ EĞİTİM REFORMLARI
*Osmanlı Devleti’nde ilk modern eğitim hareketleri, 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Modern Askerî Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi
*1775’te Avrupai tarzda ilk deniz mühendishanesi (Mühendishâne-i Bahr-i Hümâyun) açılmış; onu 1795’te açılan kara mühendishanesi (Mühendishâne-i Berr-i Hümâyun) izlemişti.
 *Bu reform süreci, III. Selim’in yürüttüğü yenileşme politikasına karşı gruplar tarafından desteklenen Kabakçı Mustafa İsyanı (1807) ile kesintiye uğramı ştır.
*İsyancılar, Padişahın ölümüne neden oldukları gibi, Nizam-ı Cedid adı verilen reformların eseri olan kurumları da çalışamaz hâle getirmişlerdi.
Nizam-ı Cedid “yeni düzen” anlamına gelmekte olup Sultan III. Selim tarafından Osmanlı Devleti’ni eski güç ve ihtişamına kavuşturmak amacıyla başlatılan reform hareketine verilen isimdir.

*Ulema, ilim sahibi, bilgin demek olan âlimin çoğuludur. Osmanlılarda özellikle dinî ilimlerde yetkin
kimselere ulema deniyordu.

*Askerî eğitim alanındaki reformlar, Sultan II. Mahmud’un  1826’da Yeniçeri Ocağı’nı imha etmesinden
sonra tekrar başlamıştır.
*Ordunun hekim ve cerrah ihtiyacını karşılamak için bir tıp okulu (Mekteb-i Tıbbiye,1827), ardından da subay yetiştirmek için bir harp okulu (Mekteb-i Harbiye, 1834) açılmıştı.
*Mekteb-i Tıbbiye ülkede eğitim ve öğretimin tümüyle yabancı bir dilde yapıldığı ilk devlet okuludur.
*Mekteb-i Tıbbiye, modernitenin temel değerlerinin Osmanlı ülkesine giriş kapısı olmuştur.
*Mekteb-i Harbiye ve Modernleşme: aydınlanma felsefesi ve modernitenin değerlerinin taraftar bulduğu, içselleştirildiği ve eyleme döküldüğü en önemli okul olmuştur. I. ve II. Meşrutiyet’in ilanlarını sağlayan iki askerî müdahalede de etkin olmaları, bu gerçeğin göstergeleridir.
*En önemli gösterge ise Harbiye mezunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve okul arkadaşlarının, modernitenin tüm değerlerini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda
hayata geçirmeleridir.

SİVİL EĞİTİMDE MODERNLEŞME

*Sultan II. Mahmud1838 yılında gerek bu bürokrasinin personel ihtiyacını karşılamak gerekse genel olarak ülkede eğitimi geliştirmek için kurulacak eğitim sistemi üzerine bir rapor (lâyiha) hazırlattı.
*Sultan II. Mahmud’u Türk eğitim tarihinde seçkin bir konuma sahip kılan icraatları ndan biri, 1824 yılında ilköğretimi İstanbul ve üç beldesinde (bilâd-ı selâse: Eyüp, Beşiktaş ve Üsküdar) zorunlu hâle getiren bir ferman yayınlamasıdır.


TANZİMAT DEVRİ EĞİTİM REFORMLARI:
Eğitimin Genel Özellikleri
Tanzimat Devri eğitim hareketlerinin genel özellikleri şunlardır:
• 19. yüzyıla kadar başarıyla yürüttüğü Osmanlı Millet Sistemi’nin yerine, farklı kökenlerden gelen
halkları Osmanlı milleti adı altında kaynaştıracak bir ulus devlet inşa etmeyi amaçlamıştır.
• Sultan II. Mahmud’un temellerini attığı modern sivil eğitim sistemi de yapılanma bakımından ileri bir aşamaya gelmiştir.
• Bu yıllarda eğitim örgütü ve okulların gelişimi, belli bir programa ve sisteme göre değil, ihtiyaçlara göre şekillenmiştir. İlkokullar (sıbyan mektebi) yenileştirilmeden ortaokulların (rüştiye), askerî ortaokullar açılmadan, askerî liselerin (askerî idadî) açılması vb. bu duruma örnek oluşturmaktadır.
• 1869 yılında yürürlüğe giren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile Osmanlı eğitim sistemi, Fransız eğitim sistemine göre yeniden düzenlenmiştir.,
• Tanzimat Devri, kızların eğitimi bakımından önemli atılımlara sahne olmuştur. Bunların en önemlisi, on yaşından sonra kızların okula gitmesini engelleyen geleneğin terk edilmeye başlanması, kız ortaokulları (inâs rüştiyesi) ve kız öğretmen okulu (Dârülmuallimât, 1870) açılmasıdır.
• İlk örgün mesleki ve teknik eğitim kurumları açılmıştır. Bu alanda da kız okullarının açılmasına ayrı bir önem verilmiştir.
• Eğitim sistemi içinde özel okullar (mekâtib-i hususiye) açılmıştır. Yabancı ve azınlık okulları da bu statüde faaliyet göstermiştir.
• Osmanlı topraklarında Hristiyan misyoner gruplar tarafından da okullar açılmıştır.
• Batıda gelişen modern pedagoji akımları, eğitim hayatını etkilemeye başlamıştır. İlk modern pedagoglar bu devirde yetişmiş, ilk modern pedagoji kitaplarıbu yıllarda yayınlanmış; bunların etkisiyle okullarda yeni yöntemler“usul-i cedid” adı verilen yenileşme çalışmaları başlatılmıştır.


EĞİTİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
*Saray ve Babıâli: Reformcu padişahlar, bazen bunun bedelini hayatlarıyla ödemişlerdir.
*Osmanlıcılık: Tanzimat’tan itibaren Osmanlı Devleti’ni güçlü ve gelişmiş bir ülke yaparak çözülmesini önlemek için geliştirilen ideolojilerden biri de Osmanlıcılıktır.
*Gelenekçiler-Modernleşmeciler: Osmanlı sivil eğitiminde modernleşme, askerî eğitimden yarım yüzyıl kadar geç başlamıştır. Bunun en önemli nedeni, sivil eğitimin, geleneksel olarak dinî otoritenin temsilcisi olan ulemanın nüfuzu altında bulunmasıydı.
*Pedagojik Yenileşme: Tanzimat dönemi modern eğitim hareketinin en önemli
bileşenlerinden biri, Batıda pedagoji alanında meydana gelen yeniliklerin, ilk
çağdaş Türk pedagogları diye nitelenebilecek eğitimciler tarafından Osmanlı okulları
nda uygulanmaya çalışılmasıydı. Yetişen pedagogların en ünlüsü Selim Sabit Efendi’dir.
*Büyük Devletler: Balta Limanı Antlaşması (1838) ile pazarlarını İngiltere’ye ve
ardından yaptığı benzer antlaşmalarla diğer Batı devletlerine açan Osmanlı yönetimi,
zaman içinde İngiltere ve Fransa’nın nüfuzu altına girmiştir.
*Babıâli: Sultan II. Mahmut zamanından itibaren Osmanlı Hükûmet merkezi ve iradesi anlamında
kullanılmıştır.

EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ GELİŞMELER
*1869 yılında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi [1869 MUN]’nin yürürlüğe girmesi, bu zamana kadar bütüncül bir yasal düzenlemeden yoksun bir şekilde oluşan Osmanlı modern sivil eğitim örgütünü sistem bütünlüğüne kavuşturması bakımından bir dönüm noktasıdır.

MODERN EĞİTİM SİSTEMİNİN TARİHÎ TEMELLERİ
*Eğitim Örgütü: 1857’de Batı modelinde açılan okulların yönetimi, denetimi ve geliştirilmesi için bir Maarif Nezareti kuruldu. Devlet, yabancı devlet, yabancı vakıf vs. tüm okullar Maarif Nezaretine bağlandı.
*Bu arada Müslümanlara ait medreseler ve sıbyan mektepleri Meşihat’a bağlıydı. Dolayısıyla Müslüman
halka hitap eden okullar iki ayrı sistem içinde yer almaktaydı.
*İlk Modern Sivil Okullar: 1848 yılında, rüştiyelere medreselerin nüfuzu dışında öğretmen yetiştirmek için, İstanbul’da Dârülmuallimîn adında bir öğretmen okulu açıldı.
*Örgün Mesleki Eğitimin Doğuşu: 1860’lı yıllarda açılan kız ve erkek meslek okulları (ıslahhaneler ve sanayi mektepleri), Türkiye’de örgün mesleki eğitimin kurumlaşmasına fırsat verdi.
*Kızların Eğitimi: Tanzimat Devri, Müslüman kız çocuklarına orta öğrenim görme olanağı sağlayarak, İslam tarihinde bir ilki gerçekleştirdi.
*1859’dan itibaren açılan ve inas rüştiyesi denen kız ortaokulları açıldı. Dahası, 1870’te İstanbul’da kız okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan Dârülmuallimât adlı kız öğretmen okulu açılmıştır.
*Bir Ulus Devlet Projesi: Galatasaray Sultanîsi: 1868 yılında İstanbul’da açılan Galatasaray Sultanîsi (Mekteb-i Sultani), Osmanlıcı eğitim politikasının en önemli ürünlerinden biriydi. Fransızca eğitim veren buokul; her din ve etnik kökenden erkek öğrencileri kabul ediyordu.
*İlköğretim Reformu/Geciken Yenileşme:Usul-i cedid denen yeni öğretim metotları, 1870’lerden
itibaren, kent ve kasabalardaki okulların belli bir bölümünde uygulanabildi.Böylece, bu tarihten sonra ülkede, yeni yöntemleri ve eski yöntemleri (usul-i atîka) kullanan iki okul türü ortaya çıktı.
*Tanzimat’ın en başarısız olduğu sivil öğretim kademesi yüksek öğretim oldu.
*İstanbul’da, Darülfünun adıyla açılan üniversitede dersler, halka açık konferanslar şeklinde veriliyordu.
*Tanzimat Devri’nde üniversite kurma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması-
nın birçok nedeni vardır. Bunlar arasında mali sıkıntılar, yeterli sayı ve nitelikte öğ-
retim elemanı bulunmaması, plansız girişimler ve tutucu medrese çevresinin muhalefeti,
önemli bir yere sahiptir.
*Gayrimüslim ve Yabancıların Okulları: Misyoner okulları Hristiyan Araplar arasında da oldukça etkili oldu okullarının bu bölgelerde etkili olma nedeni, buraların Balkanlara göre daha yoksul olmasıydı.
Bu yoksulluk onları, misyonerlerin sunduğu sağlık ve sosyal yardım hizmetlerine muhtaç etmişti.
*Osmanlı Bilim Akademisi: Encümen-i Dâniş: Bu devrin üç önemli aydın ve siyaset adamının - Âli Paşa, Fuat Paşa ve Cevdet Paşaların - çabaları sonunda, 1851 yılında, İstanbul’da Encümen-i Dâniş adıyla bir bilim akademisi kuruldu.
*İngiliz asıllı ünlü sözlükçü Redhouse ve ünlü tarihçi Hammer de bu Encümen’e atandı.
*1862’de Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye kuruldu. Bu Cemiyet, doğa bilimleri üzerine çalıştı.
Onun yayınladığı Mecmua-yı Fünûn adlı dergi aracılığıyla halk, çeşitli bilimsel konularda eğitilmeye çalışıldı

MAARİF-İ UMUMİYE NİZAMNAMESİ: MODERN EĞİTİM SİSTEMİNİN YAPILANDIRILMASI
*Osmanlı eğitim tarihinin en önemli kilometre taşlarından biri 1869 yılında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi [1869 MUN]’nin uygulamaya konmasıdır.
*1869 MUN Genel Özellikler:
•*MUN Osmanlı Devleti üzerinde Tanzimat Devri’ne yaşanan Büyük Güçler (İngiltere, Fransa ve Almanya) arasındaki nüfuz mücadelesinde Fransa’nın rakiplerine açık bir üstünlük sağladığı bir dönemin eseridir. Fransız eğitim yasasından aynen alınmıştır.
•*Nizamname, Tanzimat arifesinde (1838) kurulması hedeflenen ve büyük ölçüde gerçekleştirilen üç kademeli modern eğitimi;
1.hukuki zemine oturtmuş,
2.sistem bütünlüğüne kavuşturmuş;  
3.sistemi oluşturan yönetim organları ve okul sistemini de tanımlamıştır.
*Getirdiği en önemli yeniliklerden biri, Osmanlıcılık politikasına uygun olarak,
orta ve yüksek öğretim kurumlarını, tüm dinî ve etnik kökenden gelen
öğrencileri kabul edecek şekilde yapılandırmasıdır.
*Nizamnamenin öngördüğü üç kademeli eğitim sistemi, tam olarak Sultan II. Abdülhamid zamanında 
Karma Eğitim: Bu yıllarda karma eğitim kavramı, ayrı cinslerin değil, ayrı kökenden gelenlerin bir
arada öğrenim görmelerini ifade etmek için kullanılmıştır.
*1869 MUN’nin Öngördüğü Okul Sistemi: MUN, yukarıda belirtildiği gibi örgün eğitimi ilk, orta ve yüksek olmak üzere üç kademeye ayırmış ve bunlarda yer alacak kurumları belirlemiştir.
*Sıbyan Mektepleri:Dört yıllık ilköğrenimi zorunlu hâle getiren MUN’ye göre, kızların 6-10 ve erkeklerin de 7-11 yaşları arasında “mekteb”e gitmeleri zorunluydu.Bu kurala uymayan ana babalar için para cezası öngörülmüştü.
*1869 MUN dört yıllık ilköğrenimi, bütün Osmanlı çocukları için zorunlu hâle getirmiştir.
*Rüştiyeler: Rüştiyeler, sıbyan mekteplerinden sonra girilen ve eğitim süresi dört yıl olan ortaokullardı
*İdadîler: MUN, toplumun eğitim seviyesini arttırmak ve öğrencileri yükseköğretime hazırlamak amacıyla hane sayısı binden fazla olan yerleşim birimlerinden uygun olanlarında idadi/idadiye adı verilen okulların açılmasını öngörüyordu.
*Ortaöğretimin ikinci kademesi seviyesindeki ilk idadi / mülki idadi 1874 yılında İstanbul’da açıldı
*Sultanîler: İlk sultani 1868 yılında Galatasaray’da açılan Mekteb-i Sultanî, yani bugünkü Galatasaray Lisesidir.


*Örgün eğitim, belirli yaş gruplarındaki bireylere yönelik olarak “okul” adı verilen mekânlarda bir
program dâhilinde düzenli olarak yürütülen eğitimdir.
*Darülfünun: MUN, bilimsel ve idari özerkliğe sahip Darülfünun adında bir üniversitenin kurulmasını hükme bağlamıştı.
*Dârülmuallimîn ve Dârülmuallimât: ilk öğretmen okulu olan Dârülmuallimîn-i Rüşdî, rüştiyelerin öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 1848’de açıldı.
*İkincisi ise sıbyan mekteplerinde yürütülen reformun bir parçası olarak yeni öğretim yöntemlerini kullanabilecek öğretmenler yetiştirmek için 1868’de açılan Dârülmuallimîni Sıbyan idi.
* MUN, kız okullarına kadın öğretmen yetiştirmek amacıyla Dârülmuallimât adında İstanbul’da bir kız öğretmen okulunun açılmasını,
* İstanbul’da sıbyan mektepleri, rüştiyeler ve idadilere öğretmen yetiştirmek üzere Dârülmuallimîn-i Kebir adıyla bir yüksek öğretmen okulu kurulmasını hükme bağlamıştı

II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE EĞİTİMİN GENEL ÖZELLİKLERİ

*1869 yılında yürürlüğe konan 1869 MUN’yi uygulama sahasına taşıyarak Osmanlı/Türkiye modern eğitim sistemini kuran Sultan II. Abdülhamid’dir.
* Osmanlıcılık siyaseti, Hristiyanların ayrılıkçı isyanlarının da etkisiyle terk edilerek Müslüman tebaayı asli unsur olarak kabuleden İslamcılık siyaseti izlenmeye başlanmış ve bu süreç eğitimi de etkilemiştir.
* Eğitimde modernleşme, sekülerleşmenin de güçlenmesini ve kalıcılığını sağlamıştır.
* Bu dönemde okul, öğretmen ve öğrenci sayısı, Tanzimat Dönemi’ne göre katlanarak artmıştır.
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE EĞİTİMİN GENEL ÖZELLİKLERİ

* 1908 Jön Türk İhtilâli’nden sonra fikir ve basın - yayın hayatında görülen
canlanma, eğitim konularının da kamuoyu ile paylaşılmasına zemin hazırlamıştır.
*Gayritürk Müslüman tebaa arasında da ayrılıkçı hareketlerin artması, bunun neticesinde Osmanlı Devleti’ni Türk dünyası ile bütünleştirerek tekrar eski ihtişamına kavuşturma fikrinin her kesimden destek bulması ile güçlenen Türkçülük düşüncesi, eğitim sistemi üzerine de etkili olmaya başlamıştır.
* Balkan devletlerinin kuruluş ve yükselişinde öğretmenlerin oynadıkları rol göz önünde bulundurularak öğretmenlere birer kurtarıcı gözüyle bakılmaya başlanmıştır.
*Eğitimde niceliğin yerine niteliğin arttırılması fikri öne çıkmıştır. Satı Bey’in 1909’da İstanbul Darülmualliminindeki (öğretmen okulu) öğrencileri seviye sınavından geçirip dörtte üçünü ihraç etmesi bu yönelimin ürünüdür.
* Bu dönemdeki gelişmelerin en önemlileri; ilkokul(iptidai) ve ortaokulların (rüştiye) birleştirilmesiyle altı yılık ilköğretimokullarının kurulması, okulöncesi eğitimin başlaması, kız lisesi ve üniversitesinin
açılmasıdır.
* İlk defa geleneksel eğitimi sürdüren medreselerin ıslahına yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
*Yabancı ve azınlık okullarını kontrol altına alma teşebbüsü öngörüldüğü gibi gelişmemiştir.

EĞİTİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
*İktidar; Saray, Babıâli ve Ordu: Sultan II.Abdülhamid Devri’nde padişah, bütün güçleri kontrol altına alarak ülkede mutlak bir egemenlik kurmuştu; bu nedenle dönemi “Mutlakiyet Devri” olarak da adlandırılmaktadır.
*İdeolojik Arayışlar: farklı fikir akımlar ortaya çıkmıştır. Bu üç akım, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüktür.
*Osmanlıcılık, Sultan II. Abdülhamid Devri’nde İslamcılık akımı öne çıkmıştır. Nitekim İslamcılık siyasetinin eğitime yansımaları arasında en önemlisi Müslüman aşiret liderlerinin çocuklarından bürokrat ve subay yetiştirmek üzere İstanbul’da bir Aşiret Mektebi’nin açılmasıdır.
*Basın-Yayın: Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa ve Münif Paşa, eğitimin ilerleme ve medenileşme bakımından önemi üzerinde durmuşlardı. Sultan II. Abdülhamid döneminde basın ve yayın hayatının en etkili ismi Ahmed Midhat’tır,
*Okulöncesi Eğitim ve İlköğretim: Tanzimat’tan sonra izlenen ilköğretim politikalarının şekillenmesinde 1869 MUN ve 1876 Anayasası ana referanslar olmuştur.
*20. yüzyılın başında İstanbul’daki ilkokulların yalnız 1/3’i usul-i cedide mektebi idi.
*II. Meşrutiyet Devri’nde ilköğretim alanında yapılan en önemli reform 1913’te Geçici İlköğretim Kanunu’nun (Tedrisat-ı İbtidâiye Kanun-ı Muvakkati: TİKM) yürürlüğe konmasıydı. Bu kanun, mekteb-i ibtidaiyelerin öğretim süresini, rüştiyeleri de birleştirerek altı yıla çıkarmıştı.
*Gökalp ve “Suyu Arayan Adam”: 1914 yılında Edirnem Darülmuallimini öğrencisiolan  Şevket Süreyya[Aydemir] Gökalp’in fikirlerinin öğrencileri derinden etkilediğini anlatır. Kendisi bu fikirlerin etkisiyleyaşı tutmadığı hâlde gönüllü olarak cepheye gider. Mütareke sırasında Azerbaycan Karabağ’da köy öğretmenliği yapar
* Geleneksel okullar “usul-i atika mektebi”, yenilikçi okullar ise “usul-i cedide mektebi” olarak adlandırılmıştır.
*Tedrisat-ı İbtidâiye Kanun-ı Muvakkati (Geçici İlkö ğretim Kanunu), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalıp en uzun süre yürürlükte kalan yasadır.
*Mesleki ve Teknik Eğitim: Ülke sanayisine teknik eleman yetiştirmek amacıyla atılan ilk önemli adım, Midhat Paşa’nın 1860’lı yıllarda, kimsesiz, yetim ve öksüz kız ve erkek çocukları meslek sahibi yapmak amacıyla açtığı ıslahhanelerdi.
*Sultan II. Abdülhamid döneminde açılan Dârülhayr-ı Âli ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında açılan Dârüleytamlar da korunmaya muhtaç çocuklara mesleki eğitim veren okullardı.
*Kız sanayi mektepleri yahut ideal eş, örnek anne yetiştirmek: Kız sanayi mekteplerinin amacı
çalışma yaşamının iş gücü ihtiyacını karşılamak değil, iyi donanımlı, ideal eş ve örnek anneler yetiştirmekti.
*Gayrimüslim ve Yabancıların Okulları:  Yoksul Anadolu Ermenileri hariç, hiçbir gayrimüslim grup Batılıların açtığı yeni okullara çocuklarını göndermek istememişti. Bunun bir nedeni de misyoner
okullarının, çocuklarının itikatlarını bozmalarından çekinmeleriydi.
*1910’lu yıllarda İstanbul Darülmuallimini, çağdaş eğitim hareketlerinin Türkiye’ye giriş kapısı oldu. Osmanlı topraklarının dışındaki İslam/Türk ülkelerinden de öğrenci alan bu okulun Müdürü
Satı Bey, “Türk Fobeli” olarak adlandırıldı.
*Hukuk Mekteb-i Âlisi ve seküler hukuk eğitimi: Tanzimat Devri’nde, bu yıllarda oluşan Osmanlı
seküler hukukunu tatbik etmek üzere Nizamiye Mahkemeleri kurulmuştu. Gerek bu mahkemelerde
görev yapmak gerekse avukatlık vb. işleri yapacak eleman yetiştirmek için, Darülfünun bünyesinde
açılıp onunla birlikte kapanan Mekteb-i Hukukun yerine Hukuk Mekteb-i Âlisi açıldı. Bugünkü İstanbulÜniversitesi Hukuk Fakültesinin temelini oluşturan bu okul, Türkiye’de lâikliğin kurumsallaşmasında önemli rol oynadı.
*Cerre Çıkma: Medrese öğrencilerinin İslam dininde kutsal sayılan üç aylarda (Recep, fiaban ve Ramazan) köy ve kasabalara dağılıp halka “Kur’an okumak, vaaz ve nasihat etmek” gibi dinî hizmetler götürmesi, buna karşılık halktan nakdî (para) ve aynî yardım (giyecek, yiyecek vb.) toplama süreci/yöntemidir.
*Büyük hukukçu, tarihçi ve devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa, 1848’de açılan Dârülmuallimîn (Öğretmen Okulu) öğrencilerinin bu yöntemi kullanmalarına “öğretmenliğin itibarını düşüreceği” gerekçesiyle karşı çıkmıştı.
*Cumhuriyet yönetimi, 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren Tevhîd-i Tedrisat Kanunu ekseninde alınan kararlar uyarınca medreseleri kapatarak mektep - medrese ikiliğine fiilen son vermiştir.
*Mekteb-i Kuzât (Mekteb-i Nüvvâb, 1854)
• Şeriatla ilgili davalara bakacak kadı ve nâip yetiştirmek üzere kuruldu.
• II. Meşrutiyet Devri’nde programı geliştirildi ve Mekteb-i Kuzât adını aldı.

İKİNCİ CUMHURİYET DÖNEMİNDE YENİ MEDRESELER
*Medresetü’l Vaizin (1912)
• İslamın yüceliğini tüm insanlığa anlatabilecek din adamları yetiştirmek amacıyla kuruldu.
• Daha sonra Medresetü’l-İrşâd adını aldı.
Medresetü’l - Eimme ve’l - Hüteba (1913)
• İmam, hatip ve müezzin yetiştirmek için oluşturuldu.
Dârü’l - Hilâfeti’l - Âliye Medresesi (1914)
• Bütün İstanbul medreseleri birleştirilerek kuruldu.
• 4’er yıllık iki devreli toplam sekiz yıllık bir orta kısım ile 4 yıllık bir yüksek kısıma sahipti.
Medresetü’l - Mütehassısîn (1917)
• Dârü’l - Hilâfeti’l - Âliye Medresesi’nin üzerinde uzmanlar yetiştirmek üzere kurulmuştur.

DİĞER İSLAM DEVLET VE TOPLULUKLARINDA EĞİTİM
İRAN
*Sünni İslamın en büyük gücü olan Osmanlılar gibi Şiii âleminin en büyük temsilcisi olan
İran’da da bilimin çöküşünün en önemli nedeni, medreselerin dinî doktrinlerini ihya ve
tebliğ etmeyi temel misyon edinmeleridir.
*Osmanlı Devleti ve Mısır’da olduğu gibi İran’da da modernleşme süreci askerî reformlarla başlamıştı. *1797-1834 yıllarında saltanat süren Feth Ali Şah, İngiltere ve Fransa’dan teknik donanım ve
eğitim hizmeti aldı; Avrupa’ya çok sayıda öğrenci gönderdi. Tahran’da modern eğitim veren birkaç medrese açtı.
* Nâsırüddîn Şah zamanında  İlk modern üniversite/medrese kuruldu.
*Rıza Şah’ın büyük hedefi, hayranlık ve dostluk duyguları beslediği Mustafa Kemal Atatürk’ünki ile büyük oranda aynı idi: Tam bağımsız, üniter, merkeziyetçi ve laik bir devlet kurmak. Rıza Şah bu hedefi gerçekleştirmek için de işe Atatürk’ün başladığı noktadan başladı: Eğitim/öğretimi birleştirmek ve laikleştirmek.

MISIR
*Anadolu ve Balkanlar’da faaliyet gösteren sıbyan mekteplerinin muadili olan küttâblarda okuma yazma, Kur’ân-ı Kerîm ve temel İslami bilgiler öğretiliyordu.
*Osmanlı zamanında Mısır’ın en önemli ve etkin medresesi 972’de açılan Ezher idi.
*Bu medrese fıkıh, kelam ve hadis gibi temel İslami ilimlerde bugüne kadar, yalnız Mısır’ın değil, tüm İslam dünyasının en saygın kurumlarından biri olagelmiştir.
*Mehmed Ali Paşa ülkenin yetişmiş iş gücüne ihtiyaç duyduğu alanlarda Avrupa ülkelerine 300 civarında öğrenci göndermiştir. Mısırlı öğrencilerin kendi kültürlerinden kopmadan öğrenim görebilmeleri için 1826 yılında Paris’te Ecole Egyptien [Mısır Okulu] adında bir okul açılmış olup bu okul Osmanlı yönetiminin 1857 yılında aynı kentte açtığı Mekteb-i Osmânî’ye model olmuştur.

RUSYA MÜSLÜMANLARI
*Osmanlı Devleti’nin Orta Avrupa’yı egemenliği altına alma mücadelesi verdiği 16.
yüzyılda Rusya; Kazan ve Astrahan hanlıklarına son vererek Hazar Denizi’ne inmeyi
başarmıştı.
*19. yüzyılda Türkistan’daki üç Türk devleti Hokand Hanlığı, Hive Hanlığı ve Buhara Emirliği’ni hâkimiyeti altına alarak bu hedefine ulaşmıştı.
*Reform taraftarı aydınlar Ceditçi olarak adlandırılıyor; öncülüğünü yaptıkları harekete de Ceditçilik deniyordu.
*Ceditçilik akımının kurucusu bir Kırım Tatarı olan Gaspıralı İsmail Bey idi.
HİND MÜSLÜMANLARI
*19. yüzyılda bugünkü Pakistan ve Bangladeş’i de içine alan Hindistan dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülkesiydi.
*Elitist eğitim: Bir eğitim sisteminin belli bir sosyal grubun eğitimini öncelikli amaç olarak belirlemesidir. Türkçede “seçkinci eğitim” olarak da adlandırılmaktadır. seçkinci eğitim sisteminin
hedef kitlesi, bazen bir sosyal ve/veya ekonomik sınıf, bazen siyasi ve/veya dinî bir kesim olabilir.


* Elitist eğitimin alternatifi kitle eğitimidir. 




EĞİTİM TARİHİ 7.ÜNİTE ÖZET

CAĞDAŞ EĞİTİM AKIMLARINI ETKİLEYEN EĞİTİM FİLOZOŞAFLARI

*J.-J.Rousseau gelir. Rousseau’ya göre o dönemde çok değer verilen bilim ve sanatın gelişmesi insan ahlakını geliştirmiyor.  “Emile veya Eğitim Üzerine” adlı eserinde çocuğu doğada, çok yönlü ve özgür olarak yetiştirmeyi önermektedir. Kendisinden sonra gelen ve “Robinson Crusoe” türü romanlara kadar giden bir doğacı akımın önde gelen temsilcisidir.
*Tolstoy :“Tanrı kanunları insan kanunlarından üstündür” diyerek medeniyet yerine doğayı ve özgürlüğü esas almıştır.
*M.de Condorcet Fransız İhtilali’nden sonra eğitim politikasını ve yapısını belirleyen
kişilerden biridir. Hazırladığı “Millî Eğitim Üzerine Rapor”da devletin bir “eğitim devleti” olmasını, laik bir “eğitim politikası” izlemesini ve parasız eğitimi savunmuştur.
*J.H. Pestalozzi, sanayi çağının eğitimcisidir. Ona göre eğitim, insanları maddi sefaletten kurtarmalıdır. Eğitimde artık sanayi işi esas alınmalıdır ve eğitim özellikle yoksullara bir meslek kazandırmalıdır (“Öksüzler babası”).
*F.W. Fröbel, okulöncesi eğitimin, dolayısıyla “Kindergarten”lerin kurucusudur. Ona göre, okulun ilk görevi bilgi vermek değil, güçlü şahsiyet kazandırmaktır. Çocuk serbest hareket etmeli ve faal olmalıdır. Oyun, çok önemli bir eğitim vasıtasıdır.
*G.W. Hegel, Alman idealistlerinin “eğitim, insanı ahlaklı yapmak sanatıdır” görüşünü savunur.
*J.F. Herbart da eğitimin amacını ahlaki olarak niteler. Eğitim, psikoloji ve etik üzerine kurulmalıdır ve öğretim, “eğitici öğretim” olmalıdır.
*K. Marx, çağdaş eğitim akımlarını çok etkileyen düşünürlerden biridir. Ona
göre; kapitalizm “iş bölümü” (uzmanlaşma) ile insanı köleleştirmekte, kendine yabancı
laştırmaktadır.
*F. Nietzsche, postmodern eğitim akımlarını da çok etkilemiş, kitle eğitimine
karşı seçkinler eğitimini desteklemiştir. Eğitim “İskenderiye ağı”na (teorik bilgi) düşmüştür ve bu durumdan derhâl kurtarılmalıdır, fikirlerini savunur.

CAĞDAŞ EĞİTİM AKIMLARI

*SANAT EĞİTİMİ VE MÜZE EĞİTİMİ AKIMı:resim ve el işi derslerini reformdan geçirmek isteyenbir akımdır. 19.yüzyılda Nietzsche’nin deyişiyle “ayaklı ansiklopediler” ortaya çıkmıştı. Richter ise “ders görmüş Barbarlar” kavramını kullanıyordu.

*KIR EĞİTİM YURDU AKIMI:Bu akım, çağın büyük şehir kültürüne, yani onların deyimiyle “asfalt kültürüne” ve özellikle de entelektüalizmine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.Gençlere kırsal bölgede bir eğitim korunağı yaratmak istiyordu. Bu tip okulların örneklerini İngiltere’de C.Reddie’nin “New School of Abbotsholme” adlı okulunda, H.Lietz’in Ilsenburg’daki ‘Kır Eğitim Yurdu’ (Landerziehungsheim) adlı okulunda, G.Wyneken’in Wickersdorf’taki eğitim yurdunda ve P.Geheeb’in “Odenwaldschule” adlı okul örneklerinde görmekteyiz.
*ÇOCUKTAN HAREKET AKIMI:Almanların çocuktan hareket (vom Kinde aus), İngilizlerin çocuk merkezli (Childcentered) dedikleri bu reform akımı, hem okulöncesi hem de diğer öğretim kademelerinde öğrenciyi merkeze alan bir eğitim hareketine de destek sağlamıştır.
* “Çocuktan Hareket” akımı temsilcileri geleneksel okulları reddetmektedir. Çünkü eski
okullar birer “esaret yuvası”, yeni okullar “özgürlük yuvasıdır”.
*Bu akımın en büyük temsilcisi muhakkak ki M. Montessori’dir. Roma Üniversitesi Tıp Fakültesi “geri zekâlı çocuklar bölümü”nde çocuk doktoru olarak çalışan Montessori, daha sonra buradan ayrılarak kurduğu Çocuklar Evi’nde (Casa dei Bambini) kendi eğitim teorisini uygulamaya çalışır.

*Montessori yönteminin temel ilkesi “her çocuk kendi kendine etkinlik gösterebilir ve öğ-
retimde bu ana noktadan hareket edilmelidir” ilkesidir.
*Alman eğitimci B. Otto, 1906’da Berlin’de “Ev Öğretmeni Okulunu” (Hauslehrerschule)
kurdu. Ona göre günümüzün insan tipi, esas olarak, zekâların okullarda
eşitleştirici bir işleme bağlı tutulmasından ortaya çıkmaktadır.
*Toplu öğretim, okullarda ders konularını ve değişik yaş gruplarını birleştirilerek yapılan öğretim şekli. Sosyal bilgiler ve fen bilgisi dersleri de bir toplu öğretim örneğidir.
*SINIF DÜZENLERİ AKIMI:Meşhur sınıf düzenlerinin başında Helene Parkhurst’un Dalton Planı gelir.
*Plan, öğretimde bireysel çalışmayı esas hareket noktası olarak almaktadır.  Geleneksel ve aynı yaş öğrencilerinin bir sınıfta toplandığı “yıllık sınışar sisteminin” kaldırılarak, öğrencilerin bireysel çalışmalar yoluyla kendi ilgi ve yeteneklerine uygun düşen bir tarzda desteklenmesi amaçlanmıştır.
*C.W. Washburn, geliştirdiği öğretim planını, Chicago’daki Winnetka’da uyguladığı için, buna “Winnetka Planı” adı verilmiştir. Winnetka Planı, katı sınıflar sistemine bağlı olan okul anlayışına karşı gelerek öğretimin, öğrencinin ferdî yapısına göre esnekleştirilmesini öngörmektedir.
*Amerika’daki sınıf ve ders organizasyonlarından etkilenen Alman P. Petersen, Jena Üniversitesi “Deneme Okulu”nda yaptığı uygulamalardan çıkardığı sonuçları “Jena Planı” diye sistemleştirdi.
*O, geliştirdiği ‘Hayat cemaati okulu’ ile çağdaş reform pedagojisi akımlarının bir sentezini yapmıştır.
*Jena Planı’nın esas eğilimi, katı sınışar sistemini kaldırmaktır.

* Petersen,çocukları şu dört ana grupta toplar:
a) Alt gruplar: 1.- 3. öğrenim yıllarındaki çocuklar,
b) Orta gruplar: 4.- 6. öğrenim yıllarındaki çocuklar,
 c) Üst gruplar: 6.-7.- 8. öğrenim yıllarındaki çocuklar,
d) Gençlik grupları: 8.- 9.- 10. Öğrenim yıllarındaki çocukları kapsar.

*İŞ EĞİTİMİ AKIMI:İş eğitimi akımı, liberal eğitimciler arasında “İş okulu”, sosyalist eğitimciler arasında da “Üretim Okulu” denilen farklı modeller şeklinde gelişti
*Kerschensteiner’e göre ilkokulların görevleri; meslek seçimine yardım etmek, mesleki çalışmayı ve sosyal düzeni ahlakileştirmektir.
*J. Dewey, 20.yüzyılın en büyük eğitim filozoşarından biridir. Dünyanın her tarafı nda düşünceleri etkili oldu ve uygulanmaya çalışıldı. 1924’te Türk eğitim sisteminin çağdaşlaştırılması sırasında Atatürk tarafından Türkiye’ye çağrılmıştır. Türk Eğitim Sistemi hakkında bir rapor hazırlamıştır.
*Pragmatizm, eğitimde öğretilecek bilgi ve becerilerin işe dönüştürülerek hem bireyin
hem de toplumun işine yaraması hususunu esas alan bir eğitim felsefesi akımıdır.
*İ.H. Baltacıoğlu, insanı yaşadığı gerçek çevre içerisinde sosyal bir şahsiyete kavuşturmak ister. O, bu amaca yönelik pedagoji anlayışına ‘şahsiyet Pedagojisi’ der. Bu pedagoji anlayışına dayalı sistem de ‘İçtimai Mektep’ sistemidir.
* Baltacıoğlu içtimai mektep anlayışını beş ana ilke ile temellendirir. Bunlar; kişilik, çevre, çalışma, verim ve başlatma ilkeleridir.
*P.Östreich, kuruluş sistemi yönünden bir “Birlik Okulu” taslağı çizmiştir. Dört
kademeli birlik okulunda öğretim esnek bir yapıya sahiptir
*İ.H. Tonguç, Köy Enstitüleri ile üretim okulu akımının mükemmel bir uygulamasını yapmış; bir yerde de Pestalozzi, Kerchensteiner ve Blonski’nin iş eğitimi anlayışlarını mükemmel şekilde sentezlemiş çağdaş bir eğitimcidir.
*Tonguç’a göre “köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan birçok şey öğrenmek”,bunun için de onlarla aynı şartlarda yaşamak gerekiyordu.
ÖZGÜRLÜKÇÜ EĞİTİM TEORİLERİ (RADİKAL PEDAGOJİ)
*Radikal pedagoji, sadece okuldaki geleneksel öğrenme modellerini değil, aynı zamanda çocuk yetiştirme yöntemlerini ve ailenin örgütlenmesini de kapsar.
*Ferrer okulu bir “iktidar fahişesi” olarak görür, çünkü okullar her devlette ve
rejimde iktidara hizmet eder.
*J.K. Schmidt, “Max Stirner” adıyla meşhur oldu. Kişinin kendini kurtaramadığı düşünceye, yani bireye sahip olan düşünceye Stirner, “kafadaki tekerlek” kişiye ne yapılması gerektiğini söyleyen ahlaki buyruk- adını verir.
*P. Freire, “öğrenme, irade ve toplumsal eyleme bağlanmalı, düşünce ve eylem
ayrımı kaldırılmalıdır” fikrini işledi.
*W. Reich, karakter oluşumundaki temel sorunun orta sınıf aile yapısı olduğuna
inanıyordu.
*I. Illich, dünyanın bütün dillerine çevrilen “Okulsuz Toplum” kitabının yazarıdır.
Illich’e göre, eğitilmiş insan, sistemin ve düzenin kölesi olup daha verimlidir,
daha az suç işler, toplumsal işleyişe katılır vs.
*Amerikan eğitimcisi J.C. Holt ve J.T.Gatto da okulsuz toplum ve ev okulculuğu (homeschooling) taraftarıdırlar.
*Gerçek eğitim ancak toplumdaki okulları kaldırarak gerçekleştirilebilecektir.
*Bunun yerine nesneler, örnekler, eşler ve büyükler olarak dört ana eğitim kurumu
oluşturulmalıdır:
1. Eğitsel amaçlara yönelik kaynak hizmetleri
2. Beceri değiş-tokuşu: Bir “beceri örneği” o beceriye sahip olup bunu göstermeye gönüllü birine denir. Herkes için eğitim, herkes tarafından eğitim demektir.
3. Eşleme: Kulüpler işte bu işe yarar. Burada etkin bir iletişim ağına gerek vardır. Bilgisayara destek olarak bültenler, gazete ilanları ağı ile bilgisayarın eş bulamayacağı etkinlik türleri işlenebilir.
4. Meslekten eğitimciler: Sanatların ustaları, usta-çırak (usta-çömez) ilişkisi
*Evde okul (homeschooling)  Amerika’da çeşitli nedenlerle bazı ailelerin çocuklarını okula göndermeyip evde eğitmeleridir. Burada okul programı anne-babalar veya özel öğretmenler tarafından
evde aynen uygulanmakta, okullar öğrenciye yılda birkaç kez sınav yapmaktadır. Son
zamanlarda spor, müzik gibi bazı derslerde öğrenci okul derslerine de katılabilmektedir.

ELEŞTİREL EĞİTİM AKIMI (CRİTİCAL PEDAGOGY)
*Eleştirel pedagoji, eğitimin politik güçlerin elinde bir alet olduğunu, toplumun ve insanların eğitimle şekillendirildiğini iddia ederek her türlü hegemonyaya karşı çıkmaktadır.
*H.A. Giroux, eğitim ve kültür konularında özellikle Amerikan toplumunu ve yöneticilerini eleştirmekle tanınmıştır.
*Giroux’nun en şiddetli eleştirileri, bütün dünyada hızla yayılan test uygulamaları
üzerinedir.

POSTMODERN EĞİTİM AKIMI
*Modern eğitim, büyük kültürlerin temel değerleri ile bilimsel araştırmalar sonucu ulaşılan bilgileri, okullar ve öğretmenler vasıtasıyla çocuklara aktarmak demektir.
*Postmodernizmde ise temel ilke, düzen yerine belirsizliktir. Dolayısıyla eğitimde otoritenin olmaması, çoğul bakışlar, farklı anlatımlar ve konular, farklılıkların ve çelişkilerin bile hoş görüldüğü kaotik bir ortam söz konusudur.
*Postmodern düşünürler arasında G.Deleuze, J.-F. Lyotard, J. Derrida, M. Foucault ve R. Rorty sayılabilir.
*G.Deleuze, eğitimin, insanı “yersiz-yurtsuzlaştırma”sına (deterritorialization) katkıda bulunduğundan şikayet eder.
*M. Foucault, modern devletin tüm kurumlara ve hatta kişilerin günlük yaşamları
na aşırı derecede müdahalesinden yakınmaktadır.
*J. Derrida da insanı, kurmaktan çok “kurulan” bir varlık olarak görüyor. Günümüz


kapitalizminde eğitim ve öğrenme hürriyeti ciddi bir tehdit altındadır. 





EĞİTİM TARİHİ 8.ÜNİTE ÖZET

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE  EĞİTİM
Osmanlılarda modernleşme ihtiyacının ana sebebi nedir?
*İlk Batı tipi askerî okulun açılışıyla (1775) başlayıp Mondros Mütarekesi ile sona eren Osmanlı modernleşme döneminin yarısına yakın bir zaman dilimi, aşağı yukarı yalnız askerî
eğitimin yenileşmesiyle geçmişti.
*Bu tablonun ortaya çıkmasında iki faktör etkili olmuştu.
*Bunlardan ilki, gerilemenin temel sebebinin askerî geri kalmışlıktan ibaretzannedilmesi;
*ikincisi ise İmparatorluktaki tarihî güç unsurlarının (ilmiye ve seyfiye) aktif ve pasif direnişleri idi.
OSMANLI EĞİTİM MİRASININ GÜÇLÜ TARAFLARI
• Batı tipi/modern bir eğitim sistemi kuruldu.
• Fransız eğitim sisteminden örnek alınan 1869 Nizamnamesi’yle öğretim birliği için hukukî zemin oluşturuldu.
• Modernitenin temel değerleri eğitim sistemini etkilemeye başladı.
• Eğitim alanındaki felsefi ve kuramsal gelişmeler yakından izlendi. Eğitimciler telif ve tercüme
eserler vermeye, süreli yayınlar neşredilmeye başlandı.
OSMANLI EĞİTİM MİRASININ ZAYIF TARAFLARI
• Okullaşma oranı çok düşüktü (ilköğretimde%20’den az, diğer kademelerde daha düşük)
• Medreseler hariç bütün genel okullar Maarif Nezaretinin çatısı altında toplandı. Fakat devlet
yabancılar ve gayrimüslimler tarafından açılan okulları kontrol altına alamadı.
• Medreseler 1910’lu yıllara kadar hiçbir yenileştirme programına tabi tutulmadı ve âdeta kendi kaderlerine terk edildi.
• Modern eğitim kurumlarının toplam içindeki oranı oldukça düşüktü.

ATATÜRK’ÜN EĞİTİM DÜŞÜNCESİ
*Türk Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde, Sakarya Muharebesi arifesinde, Ankara’dabir Maarif Kongresi toplayarak, eğitimci ve öğretmenlerin ülkenin eğitim sorunlarını tartışmalarına ve geleceğe yönelik çözümler üretmelerine zemin hazırlamıştı.
*Atatürk’ün görüşleri, 1973’te yürürlüğe giren Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan Türk Eğitim Sisteminin Temel İlkeleri’nin de fikrî temellerini oluşturmuştu.

EĞİTİM DEVRİMLERİ

Öğretim Birliği ve Laik Eğitim
TBMM, rejimi kuran ve temel niteliklerini belirleyen beş yasa çıkarmıştır
*Bunlardan 3 Mart 1924’te kabul edilip İnkılap Kanunları diye adlandırılan yasalar, rejimin biçimlenmesi için olduğu kadar eğitim sisteminin yapılanması bakımından da önemlidir. Bu yasaları
n ortak hedefi Türkiye’yi laikleştirmektir.
*Yasalardan biri Halifeliği, bir diğeriŞer’iye ve Evkaf Vekâleti’ni kaldırarak Tanzimat’tan beri sürmekte olan laikleşmeyinihai aşamaya getirmiştir.
*Teşkilat-ı Esasiye Kanunu [1924 Anayasası] İslam’ın devletin resmî dini olduğu hükmüne yer verse de hedef laikleşmedir.
*1926 yılında Türk Medenî Kanunu’nun kabulü, 1928 yılında ise resmî dinle ilgili ibarenin kaldırılması ile devlet ve toplum hayatının laikleşme süreci büyük ölçüde tamamlanmıştır.
*Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kendini yaşatacak ve ileri götürecek yani bir geleceği inşa edecek yeni bir eğitim sisteminin kuruluş sürecini başlatmış oluyordu. Bu kanunun eğitimi yapılandıran beş maddesi vardır.

*Tevhid-i Tedrisat Kanunu nun sisteminde gerçekleştirdiği düzenlemelerin amacı bakımından ikiye ayrılabilir.
-Öğretim Birliğinin Gerçekleştirilmesi: Adındaki “tevhîd-i tedrisat” ibaresinden de anlaşılacağı gibi Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun esas amacı öğretimi birleştirmektir.
-Eğitimde Laikleşme ve Din Eğitimi: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun da içinde bulunduğu 3 Mart 1924 tarihli üç yasa “Türkiye’yi laikleştiren kanunlar” olarak da adlandırılmaktadır. Burada laikleşmenin gerçekleştirildiği alanlardan biri eğitim olmuştur.

*Tevhid-i Tedrisat Kanunu, din eğitimini düzenleyen tek maddeye sahiptir. Bu madde, din alanında uzmanlar yetiştirmek üzere Darülfünun bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi ile imam ve hatip yetiştirmek amacıyla imam ve hatip mektepleri açılmasını hükme bağlamıştı.
*Tevhid-i tedrisat “bir milletin irfan ve genel eğitim siyasetinde milletin fikir ve duygu yönünden
birliğini temin için en doğru, en ilmî ve asrî ve her yerde faydaları ve iyilikleri görülmüş bir ilke” olarak
açıklanmaktadır.
*Din eğitiminin yeniden başlaması, II. Dünya Savaşı’ndan sonra oldu. Halkın
talepleri ve muhalefetin baskısı sonunda CHP tek partili iktidarının sonlarında din
eğitimini tekrar başlattı.
*Sağ partilerin iktidar olduğu yıllarda din eğitimi derslerinin programlardaki ağırlığı biraz daha arttı. Nihayet 12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi’nden sonra bu dersler zorunlu hâle getirildi.

*Yabancı Okullar ve Laiklik: Cumhuriyet hükûmetleri bu okullarda din propagandası yapılmasını ve dinî sembol ve resimlerin kullanılmasını yasakladı.
Karma Eğitim:Kız ve erkek öğrencilerin aynı mekânda öğrenim gördüğü eğitim durumuna karma
eğitim denir.
*Türkiye’de ilköğretimin dışındaki ilk karma eğitim uygulaması, Millî Mücadele yıllarında işgal altındaki İstanbul’da meydana geldi.
*1920 yılında, Dârülmuallimat-ı Âliyeden [Yüksek Kız Öğretmen Okulu] ayrılan İnas Darülfünunu
[Kız Üniversitesi] Darülfünuna [bu tarihe kadar yalnız erkeklerin devam ettiği Üniversite] bağlandı. Bu yeni yapılanma planına göre, Darülfünunda aynı fakülte veya bölümün kız ve erkek öğrencileri günün ayrı saatlerinde ders göreceklerdi.
*Harf İnkılâbı ve “Millet Mektepleri”1928 yılında yayımlanan 1353 sayılı Yasa ile resmen, Latin esaslı yeni Türk alfabesine geçildi.
*Millet Mektepleri Teşkilatı kuruldu. Böylece, Millet mekteplerine yalnız okuma yazma öğretme değil, aynı zamanda halk ve yurttaşlık eğitimi görevi de yüklenmiş oldu.

*Darülfünun Reformu:Darülfünun’un çalışmalarını yeterli bulmayan Cumhuriyet hükûmeti, 1932 yılında
İsviçreli Prof. Albert Malche’i Türkiye’ye davet ederek, Darülfünunun düzeltilmesiiçin çözüm önerilerini içeren bir rapor hazırlamasını istedi.
*1933 yılında yapılan yasal düzenlemelerle Darülfünun kapatıldı ve yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu.

ANAYASALAR
Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında eğitime ilişkin -veya eğitimi ilgilendiren hükümler
şöyle özetlenebilir:
1) Her türlü eğitim ve öğretim faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasalarda ifadesini bulan temel niteliklerine uygun olmak zorundadır.
2) Her türlü eğitim ve öğretim, devletin denetim ve gözetimi altında olmak kaydıyla serbesttir.
3) İlköğretim, kız ve erkek tüm Türk çocukları için mecburidir. Eğitim ve öğretim, devlet okullarında parasızdır.
4) Eğitim ve öğretim, çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine uygun olmalıdır. 1982 Anayasası, Türkiye’de Türkçeden başka hiçbir dilin anadili olarak öğretilemeyeceğ ini ifade etmektedir.

MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNU
* Millî Eğitim Temel Kanunu’nda; Türk millî eğitim sisteminin genel ve özel amaçları, temel ilkeleri, eğitim sisteminin genel yapısı, her derece ve türdeki kurum ve kuruluşları, öğretmenlik mesleği, okul bina tesisleri, eğitim araç ve gereçleri, eğitim ve öğretim alanındaki görev ve sorumluluklar ile ilgili maddeler yer almaktadır.

Millî Eğitim fiûraları
*Türkiye Cumhuriyeti’nde hükûmetlerin eğitim politikalarını yönlendiren unsurlardan biri de millî eğitim şûralarının almış olduğu kararlardır.
*Millî Eğitim fiûrası, “Bakanlığın en yüksek danışma kuruludur. Eğitim ve öğretim ile ilgili gerekli görülen konuları tetkik etmek ve tavsiye niteliğinde kararlar almakla görevlidir.”
*1939’dan bugüne gerçekleştirilen on sekiz şûrada Türk eğitim sisteminde yapılan düzenlemelerin büyük bir kısmı tartışılarak Bakanlık için tavsiye kararları alınmıştır.

MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL İLKELERİ
*Eğitim hakkı
*Genellik ve eşitlik
*Atatürk İnkılapları ve Türk Milliyetçiliği
*Bilimsellik
*Okul ile ailenin iş birliği
*Ferdin ve toplumun ihtiyaçları
*Fırsat ve imkân eşitliği
*Demokrasi eğitimi
*Planlılık
*Her yerde eğitim
*Yöneltme
*Süreklilik
*Laiklik
*Karma eğitim

*Avrupa Birliği Müktesebatı:Türkiye Cumhuriyeti - Avrupa Birliği [AB] ilişkilerinin hukuki temeli, nihai hedef olarak Türkiye’nin tam üyeliğinin gerçekleşmesini öngören 1963 tarihli Ankara Ortaklık Anlaşması’na dayanmaktadır.
*1999 yılında yapılan Helsinki Zirvesi’nde Türkiye AB için aday ülke olarak kabul edilmiştir.
*Türkiye AB tarafından yürütülen Eğitim Programları (Socrates, Comenius, Erasmus,da Vinci) ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirdiği gibi bunların sunduğu imkânlardan da faydalanmaktadır.
*Türkiye 1999 yılında imzalanan ve Avrupa’da bir ortak yükseköğretim alanı oluşturmayı öngören Bologna Bildirgesi tarafından getirilen kriterleri de karşılamaya çalışmaktadır.
*Fransa 20. yüzyılın başında laik cumhuriyet için tehdit oluşturduğu gerekçesiyle geleneksel eğitime son vererek, tek millet - tek eğitim anlayışını hayata geçiren ilk devlet olmuştur.

Sistemin Yeniden Yapılandırılması
*Eğitim sistemini yapısal olarak düzenlemeye yönelik ikinci adım, 1926 yılında 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’un yürürlüğe girmesi olmuştur.
*Bu Kanun, Maarif Vekâleti örgütünün bütünüyle ilgili tanımlamalar yapmak yerine Cumhuriyet’in eğitim misyonu bakımından önemli bazı stratejik yenilikler getirmiştir.
Bunlardan sistemin yapısıyla ilgili olanları şunlardır:
• Maarif Vekâletinin sürekli bilimsel danışma ve karar alma birimi olarak Talim ve Terbiye Dairesi kurulmuştur. Adı birkaç kez değişmiş olan bu daire, 1983 yılında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı adını almıştır.
• Millî Eğitim Bakanı’nın daveti üzerine belirlenecek gündemle ilgili konuları müzakere edip tavsiye kararları almak için tüm paydaşların temsilcilerinin katıldığı Maarif şurası toplanması hükme bağlanmıştır. şura ilk toplantısını 1939 yılında yapmıştır.
• Bakanlık bünyesinde dil ile ilgili çalışmalar yürütmek üzere bir Dil Heyeti kurulmuştur.
• Türk eğitim sistemine Maarif Mıntıkası [Eğitim Bölgesi] adıyla bir yerinden
yönetim modeli getirilmiştir.

*Maarif Teşkilatına Dair Kanun, okul sistemi, öğretmenlik ve öğretmen yetiştirme
konularında da önemli düzenlemeler getirmiştir.
*Yasanın hazırlanmasında Amerikalı eğitimci John Dewey’in raporunun etkisi vardır. Maarif Vekili Mustafa Necati Bey Mecliste bu gerçeği birkaç kez ifade etmiştir.
* Buna rağmen sistemi yapılandırırken Cumhuriyet hükûmeti de İmparatorluk gibi Fransa’yı model almıştır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TEŞKİLATI
*Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin üst sistemleri, Millî Eğitim Bakanlığı [MEB] örgütü,
Yüksek Öğretim Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul’dur.

*MEB teşkilatını da aşağıdaki şekilde düzenlemiştir.
 *merkez,
*taşra
* yurt dışı teşkilatlarından oluşmaktadır

-MERKEZ TEŞKİLATI
*MEB merkez örgütü bakan, müsteşar ve yardımcıları, Talim ve Terbiye Kurulu, ana hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleri ile yardımcı birimlerden oluşmaktadır.
*Bakan: Bakanlık örgütünün en üst amiri olan bakan, Bakanlığı, anayasaya, kanunlara,
hükûmet programına ve Bakanlar Kurulunca belirlenen politika ve stratejilere
uygun olarak yönetmekle yükümlüdür.
*TBMM Hükûmeti’nin kuruluşundan bugüne (1920-2013) 62 Millî Eğitim bakanı görev yapmıştır.
*Görece uzun süre bakanlık yapanlardan Mustafa Necati Bey, Saffet Arıkan ve Hasan Âli Yücel’in 93 yıllık dönemin 1/3’inden daha kısa süren Tek Parti Devri’nde görev yaptıkları ve Türkiye eğitim tarihinde derin izler bıraktıkları dikkat çekmektedir.
*Çok Parti Devri’nde en uzun süre görev yapan Bakan ise döneminde AB Müktesebatı ve eğitimdeki yeni yönelimler (ilerlemecilik, yapılandırmacı lık, çok kültürlülük vb.) doğrultusunda birçok reform yapılan Hüseyin Çelik’tir; kendisi Yücel’den sonra en uzun süre işbaşında kalan bakandır.
*En uzun süre işbaşında kalan bakan Hasan Âli Yücel’dir.
*Müsteşar ve Müsteşar Yardımcıları: Müsteşar, bakandan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisidir.
*Bakanlık Müşavirleri: Bakanlıkta, özel önem ve öncelik taşıyan konularda bakana yardımcı olmak üzere bakanlık müşavirleri atanabilmektedir.
*Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı: 1926’da Talim ve Terbiye Dairesi
adıyla kurulmuştur. Kurul, aşağıdaki görevleri yerinegetirmektedir:
(1) Eğitim sistemini,eğitim ve öğretim plan ve programlarını, ders kitaplarını
hazırlatmak, hazırlananları incelemek veya inceletmek, araştırmak, geliştirmek ve
uygulama kararlarını bakan onayına sunmak.
(2) Eğitim ve öğretimle ilgili konularda Bakanlığın diğer birimleri tarafından oluşturulacak politika ve stratejilerin belirlenmesinde iş birliği yapmak.
(3) Millî Eğitim Şûrasının sekretarya hizmetlerini yürütmek.

*Millî Eğitim Şûrası: Bakanlığın en yüksek danışma kuruludur. Eğitim ve öğretim ile ilgili gerekli görülen konuları tetkik etmek ve tavsiye niteliğinde kararlar almakla görevlidir.
*İlk Maarif Şûrası Hasan Âli Yücel tarafından 1939 yılında toplanmıştır. Son toplantı 2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şûrası’dır.
*Hizmet Birimleri: 2011 yılında yapılan radikal düzenlemeden sonra bakanlık merkez
örgütünde, yukarıda kısaca değinilenden başka birimler yer almıştır:

-TAŞRA TEŞKİLATI
*2011 yılında yapılan düzenlemeye göre; her ilde ve ilçede bir millî
eğitim müdürlüğü bulunmaktadır.
*Okul ve kurum müdürlükleri de taşra teşkilatı içerisinde yer almaktadır
*İl millî eğitim müdürlükleri bünyesinde, millî eğitim müdürüne bağlı olarak Eğitim Denetmenleri Başkanlığı oluşturulmaktadır.

-YURT DIŞI TEŞKİLATI
*Millî Eğitim Bakanlığı yurt dışı teşkilatı kurmaya yetkilidir.
*10’u aşkın ülkede eğitim müşavirleri, eğitim ataşeleri (eğitim müfettişi) yurt dışındaki eğitim hizmetlerini yürütmektedir.

*Çalışma Grupları
*YÖK ile birlikte 2012 yılında oluşturulan Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu iki birimin temsilcilerinden meydana gelmekte ve Bakanlık ve YÖK için gündeme ilişkin tavsiye kararları almaktadır.

*Örgün Eğitim
*Örgün eğitim; belirli yaş grubundaki ve aynı seviyedeki bireylere, amaca göre hazırlanmış programlarla, okul çatısı altında düzenli olarak yapılan eğitimdir.
*Örgün eğitim; okulöncesi, ilkokul, ortaokul, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarınıkapsamaktadır.

*Yaygın Eğitim
*Yaygın eğitimin özel amacı, örgün eğitim sistemine hiç girmemiş ya da herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademeden çıkmış vatandaşlara, çağımızın bilimsel, teknolojik, iktisadi, sosyal ve kültürel gelişmelerine uymalarını sağlayıcı eğitim imkânları hazırlamaktır.

*Okulöncesi Eğitim
*Okulöncesi eğitim, isteğe bağlı olarak zorunlu ilköğretim çağına gelmemiş çocukların eğitimini kapsamaktadır.
*okulöncesi eğitim çağı 3-5 yaş grubu olarak belirlenmiştir.
*Türkiye’de ilk okulöncesi eğitim kurumları Sultan II. Abdülhamid Devri’nde açılmıştı.
*Anaokulu 36-66 aylık çocukların eğitimi için açılan okul.
*Anasınıfı48-66 aylık çocukların eğitimi amacıyla örgün eğitim kurumları içinde açılan okul.
*Uygulama Sınıfı(Uygulama Anaokulu) 36-66 aylık çocukların eğitimi amacıyla kız teknik öğretim okullarının bünyesinde açılan ve bu kurumlarda Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nde öğrenim gören öğrencilere uygulama yapmayı sağlayan okulöncesi eğitim sınıfı.

*İlköğretim
*2012 yılında 1961 yıl ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda yapılan düzenlemeler
Türk okul sisteminde / ilköğretimde ciddi değişiklikler getirmiştir.
*Son düzenlemeye göre mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları kapsamaktadır. *İlköğretimin amacı; her Türk çocuğunun iyi birer vatandaş olabilmesi için, gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlık kazanması nı, millî ahlak anlayışına uygun olarak yetişmesini, ilgi, istidat ve
kabiliyetleri yönünden hayata ve bir üst öğrenime hazırlanmasını sağlamaktır.
*İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam hatip ortaokullarından oluşmaktadır.
*1997 yılında yapılan bir yasal düzenlemeyle sekiz yıllık kesintisiz temel eğitime geçilmiş; buna paralelolarak ortaokullar fiilen sona ermiştir.
*Fakat 2012 yılında yapılan yasa değişikliği ile yeniden kesintili eğitime dönülmüştür. Bu sırada ilkokul ve ortaokulun öğretim süresi 4’er yıl olarak belirlenmiş; 7 olan temel eğitime başlama yaşı 6’ya indirilmiştir.

*Ortaöğretim
*Türk eğitim sisteminde ortaöğretim, ilköğretime dayalı, en az dört yıllık genel,mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsamaktadır.
*Ortaokullar: 1923-1924 öğretim yılında ülkede 72 ortaokul mevcuttu.
*Liseler: Cumhuriyet’in ilan edildiği günlerde Türkiye’de 23 lise vardı.

*Yükseköğretim
*Yükseköğretimin amacı, “ülkenin bilim politikasına, toplumun yüksek düzeyde ve çeşitli kademelerdeki insan gücü gereksinimine göre öğrencileri ilgi, yeti ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirmek, bilimsel alanlarda araştırmalar yapmak”, bunların sonuçlarını toplum ve insanlığın hizmetine sunmaktır.
*Atatürk Devri’nde Cumhuriyet hükûmetleri bir yandan İstanbul’daki Darülfünun’un yerine İstanbul Üniversitesi’ni kurarken diğer yandan da yeni başkentte Ankara Üniversitesinin temellerini atmıştır.

*Türkiye uluslararası indeksler tarafından taranan yayın organlarında yayınlanan makale sayı
sı bakımından 17. sıradadır.

OKULÖNCESİ EĞİTİME ÖĞRETMEN YETİŞTİRME
*Ana Muallim Mektebi: Cumhuriyet’in ilk yıllarında okulöncesi eğitim alanında
büyük bir öğretmen açığı bulunuyordu. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla 1927
yılında Ankara’da bir Ana Muallim Mektebi açılmıştır.
*Kız Teknik Öğretmen Okulu: Ana Muallim Mektebinin kapatılmasından iki yıl sonra, 1935’te Ankara’daki Kız Teknik Öğretmen Okulunda açılan Çocuk Bakımı şubesi’nde anaokulu öğretmeni yetiştirilmeye başlanmıştır.
*Kız Meslek Liseleri: 1961 İlköğretim ve Eğitim Temel Kanunu, kız enstitülerinde öğrenim görenlerin anaokullarında öğretmen olarak görevlendirilmesini sağlamıştır.
*Eğitim Yüksekokulu / Eğitim Fakültesi: 1982 yılında ilkokullara veya ilköğ retim okullarının ilk 5 yılına sınıf öğretmeni yetiştiren 17 adet iki yıllık eğitim enstitüsü, sayıları 24’e çıkarılarak eğitim yüksekokuluna dönüştürülmüştür.

İLKÖĞRETİME ÖĞRETMEN YETİŞTİRME
*İlköğretmen Okulları: Cumhuriyet kurulduğu sırada, ülkede yaygın bir cehaletvardı. Yukarıda da değinildiği gibi 1923 yılında 10,5 milyon civarındaki nüfusun yaklaşık % 9,5’i okuryazardı.
*1940 - 1946 yılları arasında öğretmen yetiştirme alanına damgasını vuracak olan köy enstitüleri modeli, daha sonra sözü edileceği gibi çok partili sisteme geçişi izleyen yıllarda sert eleştirilere maruz kaldı.
*Eğitim Enstitüleri (2 Yıllık): Millî Eğitim Temel Kanunu uyarınca, sınıf öğretmeni yetiştirmek üzere Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılan iki yıllık eğitim enstitüleri, Türkiye’de öğretmen yetiştirmede nitelik geliştirme arayışının ürünleriydi.
*Köy Öğretmeni Yetiştirme:Köye öğretmen yetiştirme konusunda ilk somut adım,
1926 yılında Mustafa Necati Bey’in çabasıyla çıkarılan Maarif Teşkilatına Dair Kanun
ile atılmıştı. Zira bu kanun öğretmen yetiştiren kurumları 1) ilk muallim mektepleri
ve 2) köy muallim mektepleri olmak üzere ikiye ayırmıştı.
*Köy Muallim Mektepleri: Maarif Vekili Mustafa Necati Bey, yalnız bu yasal
düzenlemeyle yetinmeyip 1927 - 1928 öğretim yılında iki köy muallim mektebini
hizmete sokmayı başarmıştı.

*Köy Eğitmen Kursları: 40 bin köyden 35 bininde okul yoktu.
*Saffet Arıkan, Cumhuriyet Türkiyesi’nin bu duruma göz yumamayacağını belirterek, sorunun çözümü için eğitmen kursları modelini önermişti.
*Eğitmen kursları modeli, askerliğini erbaş olarak yapıp okuma - yazma öğrenmiş köy gençlerini sekiz aylık bir kurstan geçirip nüfusu 400’den aşağı küçük köylerde açılacak üç sınışı okullarda istihdam etmeyi amaçlıyordu. ilkokul öğrenimi dahi görmemiş kimseleri
eğitici olarak istihdam etmek için çok yetersizdi.
*Kültür Bakanlığı, eğitmenlerin istihdam edileceği köy okullarında eğitimin niteliğini biraz olsun arttırmak amacıyla her beş eğitmenli okul için bir gezici “başöğretmen” atamayı kararlaştırmıştı.
*Bunların görevleri, her gün bir eğitmenli okula giderek, eğitmenlerin yetersiz kalabileceği konuları öğretmekti.
*Bu kurslarda, 1937 - 1946 yılları arasında 8 binin üzerinde eğitmen yetiştirilmiş ve bunlar, dağ yamaçlarında, derin vadilerde ve yüksek ovalarda bulunan az nüfuslu köylere on yıllar boyu eğitim
götürmüştü.

*Köy Öğretmen Okulları: Eğitmen kurslarının başarılı olması üzerine, 1937 yı-
lından itibaren, kursların bulunduğu yerlerde köy öğretmen okulları açılmaya başlandı.
*Roben J. Maaske 1955’te yayımlanan Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme HakkındaRapor adlı eserinde, bu tarihî süreklilik dolayısıyla köy enstitülerinin kuruluşunu köy öğretmen okullarının açılışına dayandırmıştı.

*Köy Enstitüleri: Türkiye Cumhuriyeti eğitim tarihinde hem genel eğitim hem de öğretmen yetiştirme alanında en etkili olan fakat aynı zamanda taraftarı ve aleyhtarı en fazla olan kurum köy enstitüleri olmuştur.
*Bu okullarda verilen eğitimin temel özelliği, ilkokullarda verilecek teorik bilgilerin yanı sıra, mezunlarının görev alacağı köylerdeki sosyal, kültürel, iktisadi hayat ve sağlık gibi konuları da
kapsamasıydı.
*1954’te, köy enstitüleri ilköğretmen okullarına dönüştürüldü. 1940 - 1954 yılları arasında bu kurumlarda, 15 bin civarında öğretmen, 2 bin civarında da sağlıkçı yetiştirildi.
*köy enstitüleri, Türkiye’nin en özgün ve başarılı pedagojik denemelerinden biridir.


*Eğitim Fakülteleri: Eğitim fakülteleri, 1982 - 1983 öğretim yılında son dönem yüksek öğretmen okullarının üzerine kurulmuştur.
*Her öğretmenlik programının ayrı bölümler hâline getirilmesine paralel olarak, eğitim fakültelerinde, fen, edebiyat ve fen - edebiyat fakültesi vs. kökenli öğretim elemanlarının etkisiyle, “alan eğitimi”/özel öğretim yerine “alan”larda uzmanlaşma, yükselen değer hâline gelmiştir.
*Bu gelişmenin iki önemli sonucu olmuştur:
1) Alan eğitimi üzerine çalışan öğretim elemanları yetişmemiş ve böylece, özel öğretim alanlarında uzmanlaşmaya gidilememiştir.
 2) Birincisine paralel olarak, söz konusu alanlarda özel öğretime ilişkin bir alanyazın/literatür meydana gelmemiştir.

*1990’ların ikinci yarısında, YÖK - Dünya Bankası iş birliği ile gerçekleştirilen Millî Eğitimi Geliştirme Projesi ile eğitim fakültelerinde de köklü bir yeniden yapılanma süreci başlatılmıştır. Bu yapılanmanın beraberinde getirdiği düzenlemeler şunlardır:
1) Eğitim fakültelerindeki öğretmen yetiştiren programlar yeniden düzenlenmiştir.
2) Eğitim fakültelerinde kalan öğretim elemanlarına, yapılanmanın ruhuna uygun olarak, genel ve özel öğretim -veya alan eğitimi üzerine çalışma yükümlülüğü getirilmiştir.
3) 1997’de zorunlu kesintisiz sekiz yıllık temel eğitime geçilmesine paralel olarak ilköğretime öğretmen yetiştiren programlar yeniden düzenlenmiş; karşılığı bulunmayan alanlarda yeni programlar açılmıştır.
4) Bu yıllarda Millî Eğitimi Geliştirme Projesi kapsamında, eğitim fakültelerindeki yeniden yapılanmaya paralel olarak, eğitim fakültelerinde özel öğretim dersleri veren/verecek öğretim elemanlarının eğitilmesi/yetiştirilmesine yönelik önemli bir girişimde bulunulmuştur.
5) Ortaöğretime öğretmen yetiştirenler hariç, eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme programları standart hâle getirilmiştir.
6) Eğitim fakültelerine öğretmen yetiştirmeye dönük yerli ve yabancı yayınlar ile öğretim materyal ve teknolojilerinin sağlanması yolunda gelişmeler kaydedilmiştir.
7) Eğitim fakülteleri ve programlarının akreditasyonu için altyapı oluşturulmuş ve hatta fakültelere pilot ziyaretler yapılmıştır.

*Mayıs 2012 itibarıyla Türkiye’de 92 eğitim fakültesi bulunmaktaydı. Bunların 77’si (%84) faal, 15’i (%16) faal değildi.

Yaygın Eğitim
*Yaygın eğitim, örgün eğitimin yanında veya dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin tümünü kapsar.
*Geçmişte genelde Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından planlanan bu programlar,Bakanlık merkez örgütün yeniden yapılandırılmasıyla Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından ve illerde halk eğitim başkanlığı aracılığıyla yürütülür.


*Yaygın eğitim programları ilçe bazında halk eğitim merkezleri aracılığıyla uygulanır. 






Gönderen aöftarihbölümü zaman: 12:04
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Etiketler: EĞİTİM TARİHİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom)

Sayac
Tema resimleri molotovcoketail tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.